Balkanlar’da ilk günü Bitola (Manastır) ve Ohrid’de geçirmiş, ertesi gün için planlar yapmaya başlamıştık. Planımıza göre bir gün daha Ohrid’i gezecektik, fakat hızlı gezmiş olacağız ki gezecek yer kalmamıştı 🙂 Üçüncü günün planında bir değişiklik olmaması için en güzel seçenek Arnavutluk’un güneyini gezmek olacaktı. Biz de öyle yaptık…
Makedonya’dan Arnavutluk’a geçiş bizim için ilk sınır değişikliği oldu. Ne yapacağını bilmemenin verdiği endişe ve heyecan, Arnavutluk polisinin bizim Türk olduğumuzu öğrenmesiyle son buldu. Polis abimiz kaç yıl öncesinden geliyor bilinmez ama bize Tansu Çiller, Bülent Ecevit’i falan sordu 🙂 Kısa bir süre sonra da Arnavutluk sınırlarına girmiş olduk.
Sınırı geçtikten sonra çok güzel manzaralarla karşılaştık. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf sınırdan birkaç kilometre sonrası. Arnavutluk’un eski lideri Enver Hoca tarafından yaptırılan bu sığınaklardan ülkenin her bölgesinde görmek mümkün. Sayıları 750 bine ulaşan ve milyarlarca dolar verilerek yapılan bu sığınaklar, olası bir savaş durumunda her ailenin kalabilmesi için tasarlanmış.
Planımız güneye doğru hareket edip Berat’a ve Gjirokaster’e doğru gitmek. Fakat güneye inebilmek için Elbasan tarafına doğru gitmek gerekiyor. Yollar inanılmaz kötü. Kaç kere geriye dönmeyi düşündük hatırlamıyorum 🙂 Saatte 10 kilometre hızla gittiğimiz yolda bile arabanın altını vurduğumu söylesem yol hakkında fikir sahibi olursunuz diye düşünüyorum. Ohrid’den yaklaşık 3.5 saat sonra Berat’a ulaştık.
Berat
Berat, eski bir Osmanlı şehri. Zaten şehre girer girmez bunu anlıyorsunuz. Muazzam bir şekilde korunmuş eski Osmanlı evleri şehrin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesini sağlamış.
Berat’ın ortasından Osumi Nehri geçmekte ve şehri ikiye ayırmakta. Tarihi Osmanlı Evleri’nin fazla olduğu ve tepedeki kaleyle manzaranın taçlandığı yer Mangalem bölgesi, iki köprüyle bağlanan küçük bölge ise Gorica.
Berat küçük, sevimli bir şehir. Bolca ara sokağa sahip ve arnavut kaldırımlarına rastlamak mümkün. Tarihi Osmanlı evlerinde de konaklama imkanı var. Ancak gezilecek yer kısıtlı. İsteyenler kalesine çıkıp Berat manzarasının tadına bakabilir 🙂 Biz çıkmadık.
Şehir merkezinde biraz dolaştıktan sonra Berat Üniversitesi yanındaki aracımıza doğru hareket ettik. Burayı özellikle yazmamın sebebi bu binayı Washington’daki Capitol binasına benzetiyor olmam. Sizce de küçük Capitol gibi durmuyor mu? 🙂 (Capitol için tıkla)
Gjirokaster
Berat’ta az zaman geçirmemiz bizi daha da güneye gitme konusunda cesaretlendirdi 🙂 Yeni hedefimiz yaklaşık 150 kilometre uzaklıktaki Gjirokaster. Yollar yine kötü, yine her yerde çalışma var. Geri dönmemek için kendimizi zor tuttuk fakat bu yoldan dönmeyiz diyerek kendimizi avuttuk 🙂 Uzun uğraşlar sonucunda Gjirokaster’e vardık.
O kadar yol, o kadar yorgunluk…Şehri gördükten sonra hepsini unuttuk 🙂 Gjirokaster, Arnavutluk’un UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki bir diğer şehri. Buradaki Osmanlı Evleri ise Berat’tan biraz daha farklı. Gri renkteki taştan yapılma çatılar şehre ayrı bir hava katıyor. Bosna-Hersek’teki Poçitel’e benzer bir görüntü var.
Old Town (Eski Şehir) bölgesi görülmeye değer. Yapısını bozmadan günümüze kadar gelmiş. Ancak benim anlatmak istediğim bir yer var ki; orayı görmek için bile buralara gelinir: Gjirokaster Kalesi.
Daha içine girer girmez beni büyüleyen bu kale 12. yüzyıldan beri varlığını devam ettirmekte. Girişi 200 Lek (Yaklaşık 5 TL). Nedendir bilinmez bizden girişte para alınmadı. O güne özelmiş. Kaleye girdikten hemen sonra sola döndüğünüzde yukarıdaki toplar sizi karşılıyor. Bu topların birçoğu II. Dünya Savaşı’nda Alman ve İtalyan birliklerinden ele geçirilmiş. Bu kalede bir de aynı dönemden kalma Fiat yapımı küçük İtalyan tankı görebilirsiniz.
Kale çok geniş bir alana yayılmış ve olabildiğince korunmuş. Etkilenmemek elde değil. Açık alanda 1957 yılında mekanik problemlerden dolayı Tiran Hava alanına iniş için zorlanan ve bu kaleye getirilen Amerikan uçağı bile görmek mümkün.
Balkanların ikinci en büyük kalesi (en büyüğü Prizren’de) olan Gjirokaster Kalesi’nin bir ucunda da saat kulesi bulunuyor. Hemen yanındaki alanda geleneksel dans şenliklerini yapılıyormuş.
Kalenin içinde bir de müze bulunuyor. Müzenin tek bir girişi var, fakat 2 ayrı kısımdan oluşmakta. Girişi ayrı şekilde ücretlendirilmiş. Yanlış hatırlamıyorsam 100 Lek(2.5TL civarı). Müzenin bir tarafı “Army” bölümü, diğer bölüm ise “Prison“.
“Army” kısmında, 1912’deki bağımsızlıktan II.Dünya Savaşı’na kadarki yıllara kadarki silahlar segilenmekte. Benim fazlasıyla ilgimi çekti.
“Prison (Cezaevi)” bölümü ise Arnavut Kral I. Zog rejimi sırasında kullanılmaya başlanmış(1932). Komünist rejimde 1968 yılına kadar faaliyet gösteren cezaevi 1970lerde müze haline getirilmiş.
Gjirokaster şehri hakkında bahsedeceğim son yer Osmanlı evlerinin güzel bir örneği Zekate House. Eğer ilginiz varsa 1.5 Euro (200 Leke) karşılığında gezebilirsiniz. Hatta çok beğenirseniz Skenduli, Topulli gibi evler de mevcut 🙂 Bizi çok açmadı açıkçası.
Blue Eye
Gjirokaster’de büyülendikten sonra heyecanlı bir şekilde güneye doğru devam ettik. Artık hedef Butrint’e kadar gitmekti. Ama araştırmalarımız sonucunda bulduğumuz bir yer vardı ki orayı atlamak olmazdı.
İşte o yer, Blue Eye(Syri i Kalter)…Sarende’ye yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaki bu doğa harikasını kesinlikle görmek gerek. Özgün’ün araştırmaları sonucu burası için “mavinin her tonunu barındıran, berraklığıyla ve filtresiz içilebilir oluşuyla Arnavutluk’un en nadir lezzetli sularından bir tanesi” denmekte.
Bu doğal kaynak suyunun derinliği dalgıçlar tarafından 50 metreye kadar ölçülebilmiş. Ne kadar derin olduğu hala bilinmiyor. İçinde yüzmek mümkünmüş. Bunu sonraki araştırmalarım sonrasında öğrendim 🙁 Suyun sıcaklığı ise 10 derece civarı.
Tabii ki burası için de bir giriş ücreti ödüyorsunuz. Kişi başı 50 Leke ve araç için de 100 Leke alıyorlar. Bir kilometre kadar da stabilize yolda gitmek gerekiyor.
Sarende
Bir sonraki durağımız Vlore ilinin Sarende ilçesi. Bu bölge Arnavutluk’un deniz turizmi yükünü çekmekte. Özellikle Ksamil bölgesi bu konuda ün salmış.
Bizim Sarende’deki gezeceğimiz yer Lekures Kalesi. 16.yüzyılda yapılan bu kalenin yapılış tarihi tahminlere göre 1537 yılı. Yani Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapıldığı düşünülmekte. Amacı ise karşı taraftaki Korfu adasına saldırırken Sarende Liman’ını ve bu yola bağlantılı Butrint’i kontrol altında tutmak. Ne yazık ki padişahımız adayı ele geçirememiş, bir takım adalar Osmanlı himayesine geçmiş.
Tarihini geride bırakırsak kaleden Sarende ve Korfu adası manzarası müthiş. Bir de söylemeden geçemeyeceğim biz oraya vardıktan sonra birkaç tur otobüsü geldi. Otobüslerden inen gençlerini görünce anladım ki Arnavut kızları gerçekten güzel :))
Butrint
Artık bugün için son gezilecek yerimize geldik. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Butrint Antik Kenti. Sarende’nin 17 kilometre güneyindeki bu antik kente giriş ücreti normalde 700 Leke (Yaklaşık 17 TL) ancak biz 2 kişi 1000 Leke ödedik. Görevli amca bizi sevdi herhalde 🙂
Biz vardığımızda saat 19:30 civarıydı. Antik kent kocaman bir alana kurulmuş ve gezilecek 18 noktası bulunmakta. Hızlı bir şekilde Antik Yunan döneminden kalma bu kenti adımlamaya başladık. Burada kimseyi görmeyi ummazken antik tiyatroda 3 kişi bağıra bağıra şarkı söylüyordu 🙂 Onları geride bırakarak koca alanı keşfetmeye devam ettik.
Artık hava karardı kararacak..Hem bütün noktaları görmek, hem de iyice karanlık olmadan antik kentten çıkmak niyetindeyiz. Bu hengamede yolumuzu kaybettik 🙂 Biraz endişelensem de neyse ki çok zaman kaybetmeden gezimizi noktaladık.
Antik kent çıkışı karşınızdaki adada Ali Paşa Kalesi‘ni göreceksiniz. Bu kale 15. yüzyıl sonları ile 16 yüzyıl başlarında Venedik himayesinde iken yapılmış, 1798 yılında ise Ali Paşa komutasındaki ordunun eline geçmesin diye geri çekilen Fransız Ordusu tarafından yerle bir edilmiş. Ali Paşa 1819-1820 yılları arasında kaleyi tekrar inşa ettirmiş.
Ve böylece günün sonuna geldik. Sarende’ye dönerek otelimiz olan Hostel Gjika‘ya yerleştik. Plan değişikliği sonrası son anda bulduğumuz hostelin çalışanları gayet sıcakkanlı ve Türk dizilerini seviyorlar 🙂 Banyosu oda içinde, temizliği ve rahatlığı orta derecede. 2 kişilik odanın fiyatı 12 Euro (1700 Leke) idi.
Balkanlarda 2. günü tamamlamış olduk. Bir sonraki yazım Arnavutluk’un başkenti Tiran ve gün içinde gittiğimiz Durres ile Shkoder (İşkodra) hakkında olacak.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel