Saat sabahın 4’ü… Gün daha ağarmamış. 8.5 saat süreceğini düşündüğümüz Burdur – Geyikli arası gece yolculuğu, çok daha erken bir vakitte sonlanmıştı. Bozcaada’ya gitmek için geldiğimiz iskelede, saat 4 olmasına rağmen yalnız değildik. Ancak 7’deki sefer için beklememiz gerekiyordu. Bu süreyi de dinlenerek geçirdik.
Yaklaşık yarım saat süren feribot yolculuğumuz sonrası Bozcaada’ya ulaştık. Ülkemizin 3. büyük adası konumundaki Bozcaada, Çanakkale iline bağlı ve Ege Denizi’nin kuzeyinde yer almakta. Üçüncü büyük dediysem de kocaman bir şey beklemeyin, topu topu 40 km2 yüzölçümüne sahip.
Adaya sabahın ilk ışıklarında ulaştığımız için, ortalık yeni yeni şenleniyordu. Biz de biraz zamanı geçirmek adına, adanın en yüksek noktası olan Göztepe‘ye çıkalım istedik. 192 metre yüksekliğindeki tepeye çıkmak oldukça meşakkatli. Tek aracın sığabileceği bir yol var ve bu yol oldukça bozuk. Kaç kere geri dönmeyi düşünsek de, aracı döndürecek alan bulunmuyor 🙂 İnat edip tepeye vardığımızda ise neredeyse tüm ada ayaklarımızın altındaydı. Manzara gerçekten güzel, hele de gün batımında tadına doyulmaz oluyormuş.
“İnşallah aşağıdan araç gelmez” dualarıyla indiğimiz tepeden, adanın en batı ucuna doğru yöneldik. Burada adanın tüketiminin 30 katı enerji üreten rüzgar gülleri bulunmakta. Santralin giriş kapısına kadar ulaşım mümkün. Rüzgar güllerini yakından görebilirsiniz. Santrale ulaşmadan hemen önce ise sol tarafta bir yol ayrımı var. O yol ayrımı sizi gün batımını doya doya izleyebileceğiniz bölgeye götürüyor. Yol stabilize olsa da Göztepe kadar kötü değil. Ayrıca yaz döneminde gün batımı için ada merkezinden kalkan dolmuşların olduğunu da belirteyim. Biz gündüz gittiğimiz için rüzgar gülü manzarasıyla yetindik. 🙂
Göztepe ve rüzgar güllerinin ardından arabayı park ederek merkezde turlamaya başladık. Belki de adada yapılabilecek en güzel şey, arnavut kaldırımlı sokaklarda amaçsızca yürümek 🙂 Yerleşim yeri olan alanı normal tempoda 1 saatte gezmeniz mümkün. Ada, Rum ve Türk mahallesi olmak üzere 2 mahalleden oluşuyor. Rum mahallesinin tam ortasında bir saat kulesi ve Meryem Ana Kilisesi bulunmakta. Venedikliler zamanında yapıldığı düşünülen kilise sadece pazar günleri ayin zamanlarında açıkmış.
Adanın hemen girişinde bulunan Bozcaada Kalesi bir diğer uğrak noktamız. Feribotla adaya gelirken gördüğümüz ilk yapı olan kale, tarihte birçok medeniyet tarafından kullanılmış, günümüze kadar varlığını korumuş. Bu kadar küçük bir adada, böylesine büyük bir kalenin olması garip gelse de; bu durum geçmişte adada yaşayanların güvende hissetmelerini sağlamış. Bu arada kaleye giriş saat 10’da başlıyor. Bizim gibi erkenden gidip geri dönmek zorunda kalmayın 🙂 Kalenin giriş ücreti ise 5 TL. Müze Kart geçerli değil.
Biraz da Bozcaada’nın denizinden bahsedeyim. Tabii ki ilk başta Ayazma Plajı. Burası adanın en ünlü ve en kalabalık plajı. Turkuaz rengi denizi ve incecik kumuyla ilk görüşte bizi kendine hayran bırakmayı başardı. Ancak suya ilk dokunuşumuzla beraber durumlar değişti 🙂 Suyun soğukluğu iliklerimize kadar işledi desem yeridir. Alanya’daki Dim Çayı kadar olmasa da gerçekten buz gibi bir suya hazır olun. Bu plaja da yaz döneminde minibüs seferleri mevcut.
Bir diğer denize girilebilecek yer ise Akvaryum Koyu. Burası bazılarına göre Bozcaada’nın en güzel denizine sahip. Suyun altındaki çeşitliliği seyretmek için alet edevatınızı yanınızda getirin 🙂
Bunların haricinde adada denize girmek için birçok alternatif mevcut. Ancak rüzgarın durumu denize girilecek bölge seçimini çok etkilemekte. Az önce bahsettiğim Ayazma Plajı ve Akvaryum Koyu’nda poyraz esince denize girmek mümkün ki genelde de öyle oluyor. Bu durumu bizzat kuzeydeki Çayır Koyu‘na giderek deneyimledim. Esen rüzgardan dolayı kimsecikler yoktu. 🙂
Tabii ki adadaki plajlar,koylar bahsettiklerimle sınırlı değil. Habbele, Sulubahçe, Tuzburnu gibi birçok plaj da mevcut. Ancak Ayazma’nın bende bıraktığı etki hâlâ dün gibi aklımda.
Bozcaada’ya veda etmeden önce başımızdan geçen bir olayı da paylaşmak istiyorum. Adadan ayrılmak için aracımızla feribota yöneldiğimizde 300-400 metre kala zabıta tarafından durdurulduk. Zabıta bize rezervasyonumuzun olup olmadığını sordu. Olmadığını belirtince feribotun dolu olduğunu, diğer seferler için müşteri hizmetlerini aramamız gerektiğini söyledi. Müşteri hizmetlerini aradığımda diğer seferlerin de dolu olduğunu öğrendim. Bize rezervasyon yaptırmamız gerektiğini kimse söylememişti. Bunu telefonda belirtince, iskelede bazı yerlerde pankartların olduğu söylendi. Bu arada seferlerin dolu olması demek, adadan ayrılamayacağımız anlamına geliyordu. Oldukça sinirlensem de yapacak bir şey yoktu; zabıtadan yardım istedik. Kendisinin yanında beklememizi, rezervasyon yaptıran araçlardan bazılarının genelde gelmediğini belirtti. Bizim gibi olaydan haberi olmayan 3-4 araç sahibiyle beklemeye başladık. Gerçekten de zabıta abimizin dediği çıktı ve gelmeyenler oldu. Bu sayede adadan ayrılabildik. Vedayı da bir sokak fotoğrafıyla yapayım 🙂
Sırada Çanakkale’nin diğer adası Gökçeada var.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Güncel feribot seferleri için tıklayın.
“Burdur’da ne işin vardı?” diye soranları şöyle alayım 🙂 —> tıklayın
Yorumlar
Cengiz
(4 Haziran 2017 - 01:20)Bozcada icin kac gun ayirmak gerekir? Bir hafta icin assos ve cundaya gitmek istiyorum. Sanırım adada konaklama oldukca pahali
Serdar
(4 Haziran 2017 - 02:39)Merhaba Cengiz Bey. Ada yüz ölçümü bakımından oldukça küçük. 1 günün fazlasıyla yeteceğini düşünüyorum. Rüzgar güllerinin olduğu bölgede gün batımını izlemeyecekseniz konaklamanıza da bence gerek yok. Ben konaklamadım ama dediğiniz gibi pahalı olacağını düşünüyorum. İyi yolculuklar dilerim 🙂