Lübnan’da Son Gün: Güneye Doğru

Lübnan’daki son günümüz. Bir önceki gün vaktimizi Beyrut’un kuzey bölgelerinde geçirmiş, taksi şoförümüz Hasan abi ile bugün için sözleşmiştik. Ancak günün rotası belli değildi. Önümüzde iki seçenek vardı: Ya UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki antik kent Baalbek’e gidecektik ya da güneydeki Deir El Qamar şehrini ve çevresini gezecektik. Baalbek’e gitmeyi çok istiyordum ama bölgenin Hizbullah’ın kontrolünde olması bir adım geride durmama sebep oluyordu. Gece boyu abimle durumu tartıştığımızda gözümüzü karartıp en uzun, en zor ve en pahalı rotayı yapmaya karar verdik. Bu plan Deir El Qamer bölgesi ile Baalbek Antik Kenti’ni kapsıyordu.

Sabah olduğunda otel kapısında Hasan abi bizi bekliyordu. Ancak bu sefer bizi götürmek için değil, diğer taksici arkadaşına bizi teslim etmek için oradaydı. O zaman anladık ki taksiciler de kendi aralarında belli bölgelere gitmek için anlaşmışlar. Yeni şoförümüz, Hasan abiye göre oldukça yaşlı ve yorgun gözüküyordu. Ama bu bizim için problem değildi. Sağ salim bizi gezdirse yeterdi 🙂 İsminin Musa (Moussa) olduğunu öğrendiğimiz abiye rotamızı söylediğimizde o an ilk şoku yaşadık. Çünkü Baalbek’e gitmenin tehlikeli olabileceğini ve söylediğimiz rotanın çok uzun olduğunu belirtmişti. Hâl böyle olunca, Baalbek düşüncesini rafa kaldırıp güneye doğru yolculuğa başladık.

Yolculuğa başladık başlamasına ama arabayla mı gidiyoruz yoksa kağnıyla mı ayırt edemiyorduk 🙂 Musa abimiz 60’ı geçmemek konusunda gayet kararlıydı. Yaklaşık 1 saat sonra Deir El Qamar şehrine gelmiştik. Burası Beyrut’a 40 kilometre uzaklıkta, kırmızı kiremitli çatılarla döşeli, taştan yapılma evler bulunan bir köy. Osmanlı döneminde Lübnan sancağının merkezi konumundaki bu köy, küçük bir alanda cami, sinagog ve kiliselere sahip olması ile tüm dine mensup insanlar için ev sahipliği yapmış.  Günümüzde cami ve kiliseler hâlâ aktif iken, sinagog ibadete kapatılmış.

Deir El Qamar
Deir El Qamar

Cami köyün merkezinde bulunuyor. Kiliseler merkezin güneyinde, sinagog ise kuzeyinde yer almakta. Sinagogu bulmak bizim için zor olsa da, en güzel köy manzarası oradan seyrediliyor. Yine merkezde bir saray ve bir de müze ziyaretçilerini bekliyor. Sarayı gezsek de, şoför abimizin önerisiyle müzeye girmedik.

Deir El Qamar
Deir El Qamar – Saray

Bir saat kadar süren köy ziyaretimiz sonrası aracımızla yola koyulduk. Aklımızda Moussa Kalesi ve Beiteddine Sarayı ile Baakline bölgesindeki görmeyi çok istediğimiz şelale vardı. Yolculuk boyunca navigasyondan şoförü takip ederken bahsettiğim bölgelerin dışına çıktığını fark ettim. Nereye gittiğimizi sorduğumuzda Barouk Sedir Ormanına çıktığını söyledi. Meğer günlük turda burası varmış…

Barouk Sedir Ormanı
Barouk Sedir Ormanı

Sedir ağacı Lübnan için önemli. Ülke bayrağında da yerini alan sedir ağacı sonsuzluğu ve  istikrarı simgeliyor. Ülke için bu kadar öneme sahip olan bölgeyi görme fırsatı bizim için güzel bir sürpriz oldu. Lübnan’da birkaç bölgede bulunan sedir ormanlarından bizim gittiğimiz Barouk Sedir Ormanını gezmek için 4 tane rota bulunuyor. Trekking severler için güzel olacağını umduğum bu rotalardan en kısa olanı seçip 15 dakikalık orman yürüyüş  sonrası aracımıza dönüş yaptık.

Barouk Sedir Ormanı
Barouk Sedir Ormanı

Aynı yol üzerinden geri dönüp Moussa Kalesi ve Beiteddine Sarayı’nı göreceğimizi sanarken şoförümüz yine bizi şaşırttı ve farklı bir yola daldı. Çok geçmemişti ki arabayı kenara çekti. O zaman anladık ki bizim bilmediğimiz bir mağaraya getirmişti bizi. Giriş ücretinin 10 dolar olduğunu öğrenince sevincimiz yerini şaşkınlığa bırakmıştı 🙂 Bir mağara gezmek yaklaşık 35 lira eder miydi ki? Abimle birbirimize bakıp hararetli bir şekilde durumu tartışmaya başladık. O kadar para vermenin gerek olmadığına karar getirmiştik ki, mağara görevlileri pişman olmayacağımız konusunda ikna ettiler. “Battı balık yan gider” diyerek mağaraya girdik.

Ain Wazein Natural Grotto
Ain Wazein Natural Grotto

Çok güzel İngilizce bilen bir kız rehber eşliğinde gezdiğimiz mağara (Ain Wazein Natural Grotto) 2003 yılında keşfedilmiş. Birçok dikit, sarkıt ve kaya oluşumlarından oluşan mağarada bir de gölet bulunuyor. Rehberimiz kaya oluşumlarını bir şeylere (genellikle hayvanlara) benzeterek ilgimizi çekmeyi başarırken bir yandan da fotoğraflarımızı çekti. Çekincelerle girdiğimiz mağaradan pişman olmadan çıktık.

Ain Wazein Natural Grotto
Ain Wazein Natural Grotto – Kaya Oluşumlarından Biri

Gezi tüm hızıyla sürüyordu ama benim aklım Baakline bölgesindeki şelalede kalmıştı. Musa abimize sorduğumuz zaman böyle bir şelaleden haberi olmadığını anladık. “Buluruz” dedi 🙂 Yol boyunca taksicilere ve yerel halka sora sora bir yola girdik. Uzun ve virajlı yollar sonunda ulaştığımız yer restoranların olduğu bir bölgeydi. Adamlar şelalenin oluşturduğu göletin olduğu bölgeyi restoran yapmışlar 🙂 Ve kocaman alanda adım atacak yer yok. Rezervasyonumuzu sorduklarında sadece fotoğraf çekeceğimizi söyleyerek izin aldık. Ortam gerçekten görülmeye değer. Şelale eşliğinde yemek yeme keyfini geçtim, görüntüsü bile güzeldi. Kısa bir süre manzarayı seyrederek oradan ayrıldık.

Baakline
Baakline

Sonunda Moussa Kalesi ve Beiteddine Sarayı’na sıra geldi 🙂 İlk hedefimiz yolumuzun üstünde kalan Beiteddine Sarayı. Pazartesi günü olduğu için kapalı olan sarayı uzaktan görme imkanı bulduk. Sarayın inşasına 1788 yılında başlanıp 1818’de bitirilmiş. Lübnan’ın asil ailelerinden Şihap ailesinin üyesi Emir Beşir Şihap tarafından kullanılan saray, 1984 yılında İsrail işgali sırasında büyük zarar görmüş ve restore edilmiş.

Beiteddine Sarayı
Beiteddine Sarayı

Dışarıdan seyrettiğimiz saray sonrası dış cephesi hayli ilginç olan Moussa Kalesi‘ne ulaştık. Giriş ücreti 10 dolar. İçeride ne olduğunu bilmediğimizden ve artık fazlasıyla para harcadığımızdan abim girmek istemedi. Tek başıma gezdiğim kale içinde yöresel yaşama ait hareketli maketler ve geçmişe dair silahlar bulunmakta. Ben bu kadar eski silahı toplu halde görmemiştim doğrusu.

Musa Kalesi
Musa Kalesi

Bu kalenin bir de ilginç ve biyografisine göre gerçek bir hikayesi var: Kalenin mimarı Moussa Abdel Karim Al-Maamari küçüklüğünde aşık olduğu kız olan Sayyeda’ya duygularını açtığında kız Moussa’yla dalga geçmiş ve sarayı olduğu zaman onunla konuşabileceğini söylemiş (Kızın babası valiymiş ve sarayda oturuyorlarmış). Bir gün derste öğretmen öğrencilerden kuş çizmelerini istemiş fakat Moussa saray çizmiş. Bunu gören öğretmeni de çizimi yırtmış ve bir güzel çocuğu dövmüş 🙂 14 yaşında bunları yaşayan Moussa (Musa) bunu gururuna yedirememiş ve intikam almaya karar vermiş. Büyüyünce çeşitli inşaatların restorasyonunda çalışan kahramanımız, öğrendiği bilgilerle 1962 yılında başladığı kaleyi 1967 yılında ziyaretçilerine açmış.

Musa Kalesi
Musa Kalesi

Hikaye bununla da sınırlı değil. İntikamını alamayan Moussa, Sayyeda’yı Amerika’da bulmuş ve kuzeni vasıtasıyla Lübnan’a davet etmiş. Tabi kendi kimliğini açık etmeden. 2009 yılında ülkeye gelen Sayyeda, kalenin iki kademeli kapısının alt bölmesinden eğilerek içeri girmiş ve böylece Moussa da intikamını almış. Sayyeda saray yakınlarında gördüğü adamın Moussa olduğunu gözyaşları içinde anlamış 🙂

Bu acıklı ve azim dolu hikayemizin ardından kaleye veda edip Beyrut’a döndük. Lübnan’daki son günümüzü de böyle geçirmiş olduk.

 

Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel

Bölgenin Haritası
Bölgenin Haritası – Soldaki Yıldız Baakline, Sağdaki ise Mağara

 

Bir Yorum Yazın

Yazar: Serdar

Küçüklüğümden beri babam sayesinde ekonomik tatiller yaptık. Büyüdükçe babamın izinden gitmeye çalışıyorum :) Bugüne kadar kendime göre çok yer gezdim ancak bunları bloga yazma fikri arkadaşların ısrarı sonucu oluştu. Gezmek güzel şey, hayat gezince güzel :)