Önemli uyarı: Yazının içeriğinde Lviv kızları ya da gece hayatı hakkında bilgi bulunmuyor. Bu sebeple siteye giren arkadaşlar kusura bakmasın 😀
Ukrayna gezisini dile getirdiğimde karşılaştığım tepkiler dün gibi aklımda. Öyle şeyler duydum ki, gece hayatı ve kızları dışında gidilmez gibi bir algı oluşmuş. “Hayır efendim, ben şehri gezmeye gidiyorum” desem de inandırmam zaman aldı. Gerçi Lviv’deki Türklerin muhabbetlerine kulak misafiri olunca, bu algının pek de yanlış olmadığını gördüm 🙂 Sadece gezi maksatlı gelenleri konunun dışında tutuyorum tabii ki.
Belarus’un başkenti Minsk’ten Lviv’e gelişimiz hiç de kolay olmadı. Tren istasyonuna zamanında varsak da, netten aldığımız biletlerin aslını elimize almamız ve cebimizdeki son rubleleri harcamamız uzayınca trene saniyeler kala yetiştik (dakika değil 🙂 ). Ukrayna sınırına geldiğimizde ise trene binen askerlerin İngilizce bilmeyişi ortamın ufak çapta gerilmesine sebep oldu. Neyse ki olaya şahit olan yolculardan birinin tek İngilizce cümlesi (how much day 😀 ) gerginliği ortadan kaldırdı. Sabah saatlerinde şehre ulaştık.
Lviv Hakkında
Lviv, batı Ukrayna’nın en büyük, ülkenin ise 7. büyük şehri. Sanat ve kültür alanına gelince iş değişiyor ve şehir ilk sıralarda yer alıyor. Lviv’in ismi ise, Galiçya – Volhinya Krallığı’nın kurucusu Danilo Romanovych (Halytskyi)’in en büyük oğlu “Leo” dan gelmekte. Latince ismi ‘Leopolis’ olan şehir, ‘aslanlar şehri’ olarak anılıyor. Bu bağlamda, şehrin birçok noktasında aslan heykelleri görebilirsiniz.
Ülkenin resmi dili olan Ukraynacanın yanında Rusça da azımsanmayacak kadar konuşuluyor. Ama İngilizce diyince çoğu yüzünüze bakıyor 🙂 O zaman da imdadımıza beden dili yetişiyor. Para birimine gelirsek; ülkede Ukrayna grivnası (UAH) kullanılıyor. Ülkenin Rusya’yla olan kötü ilişkilerinden dolayı değeri iyice azalan UAH, Ukrayna seyahatinin ekonomik olmasında büyük katkı sağlıyor. 1 TL’nin 7.2 UAH, 1 doların yaklaşık 27 UAH (Şubat 2017) olduğunu düşünürsek Ukrayna’da zenginiz diyebiliriz 😀
Böyle şeyleri yazmak çok tarzım değil ama biraz da Lviv’e ulaşım hakkında kısa bilgi vereyim. Hava yoluyla gelecekler için THY, Pegasus ve Atlas Jet’in direk uçuşları, Ukrayna Hava Yolları’nın ise Kiev aktarmalı uçuşları bulunmakta. Ne kadar kötü yorumlar okusam da Ukrayna Hava Yolları bence gayet güzel bir tercihti bizim için. Çevre şehir ve ülkeler için konuşacak olursak da; Kiev,Odessa ve yukarıda bahsettiğim gibi Minsk’ten Lviv’e trenler mevcut. Minsk – Lviv treninin 2 günde bir sefer yaptığını bu vesileyle hatırlatayım.
Lviv Gezilecek Yerler
Rynok Square: Gezilecek yerler listeme Lviv’in kalbi diyebileceğim, Türkçesi ile ‘market meydanı’ndan başlayayım. Burası şehrin en ünlü, en kalabalık, atraksiyonu en bol noktası. Bolca kafelerin, restoranların ve güzel mimarili binaların bulunduğu meydan adeta size bir Avrupa şehrine geldiğinizi hissettiriyor. Meydanın göbeğinde ise belediye binası konumlanmış. Kare şeklinde dizayn edilmiş bölgeyi meydanda bulunan rengarenk tur araçlarıyla gezme imkanınız da bulunmakta. Bundan sonra anlatacağım birçok yer de ya bu bölgede ya da meydan yakınlarında bulunmakta. Ve eski şehirin olduğu bu alanlar, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerini almış durumda.
Belediye Binası: Meydanın ortasındaki binanın tarihi 1357 yılına kadar dayanmakta. Ratusha Saat Kulesi‘nin de bulunduğu bina 1939 yılından beri belediye meclisi olarak kullanılıyor. Bu arada şehre kuş bakışı bakmak isteyenler, 65 metrelik saat kulesine çıkabilirler. Yaklaşık 300-350 merdiven tırmanmayı göze alanların bir de 15 grivna (2TL)ödeme yapması gerekiyor.
Lviv Opera Binası: Svobody (Özgürlük) caddesinde yer alan opera binası, Avrupa’nın en güzellerinden biri olarak kabul ediliyor. Bunun haricinde şehrin sembollerinden biri desem yalan olmaz. 1897-1900 yılları arasında Rönesans ve Barok tarzında inşa edilmiş. Binanın yapılacağı alan Poltva Nehri üzerinde bulunması üzerine mimar, nehrin yönünü değiştirerek, bataklığa betorname temel atmış. Böylece de Avrupa’da bir ilki gerçekleştirmiş.
Opera binası, önündeki fıskiyeli havuzla beraber göz zevkinize hitap ediyor. Ne şanslıyız ki; orada bulunduğumuz sürede güzel bir sürprizle karşılaştık. Tam bina önünde filmlerde göreceğimiz canlı bir performans izleme fırsatı yakaladık. Tam anlamıyla ne için yapıldığını anlayamasak da ekip olarak son kararımız, erkek tarafının eşine doğum günü sürprizi yaptığı oldu 🙂
Bu arada opera binasının dışı kadar içi de büyüleyici. Gösterinin yapıldığı 1100 kişi kapasiteli salonun dışında aynalı salonu da görmenizi tavsiye ederim. E gelmişken bir de gösteri izleyiverin 🙂 Sanat cahili bir insan olarak ben bile bale gösterisi izledim. Bilet ücretimiz 80 grivna(11 TL) idi. Daha ucuza da biletin olduğunu ekleyeyim.
St. Olha ve Elizabeth Kilisesi: Tren istasyonundan şehre doğru yürüyüşümüzde gördüğümüz ilk yapı olan bu kilise, Rynok meydanına 3.5 kilometre uzaklıkta. Gotik tarzı mimariye sahip. 1903-1911 yıllarında inşa edilen kilise 1939 yılındaki bombardımanda hasar görse de açık kalmaya devam etmiş, savaştan sonra da bir süre depo olarak kullanılmış.
St. George’s Katedrali: Şehir merkezine doğru yolculuğumuz sırasında görebileceğimiz yapıları aradan çıkaralım istedik. O yapılardan biri de St. George’s Katedrali oldu. Barok – Rokoko tarzı mimariye sahip olan katedralin tarihi, inşasının tamamlandığı 1760 yılına kadar gidiyor. Çarşamba gününde ziyaret etmiş olmamıza rağmen ayine denk geldik. Bu arada katedralin dışı kadar içi de etkileyici.
Ivan Franko Park: Otelimizin (Cisar Hotel) yakınlarında bulunduğu için birçok kez içinden – önünden geçtiğimiz park, Lviv merkezinde bulunan en büyük parklardan biri. Parkın hemen önünde parka ismi veren Ivan Franko’nun heykeli, hemen karşısında ise güzel mimarisi ile yine Ivan Franko Üniversitesi bulunuyor. Peki bu adam kim yahu? 🙂 Ivan Franko; şair, yazar, devrimci, ekonomist, ilk defa Ukraynaca yazılan modern şiirin yazarı. Böyle adamın heykeli de dikilir, paraya da resmi basılır. Ki basılmış da. İnanmayan 20 grivnaya bakabilir 😀
Potocki Sarayı: 1880 li yıllarda inşa edilen saray, Avrupa’nın önemli ailelerinden Potockiler tarafından kullanılmış. Günümüzde sanat galerisi olarak ziyarete açılmış. Gereksiz de bir bilgi vereyim, bina 2016 yılındaki Dünya Kadınlar Satranç Şampiyonası’na ev sahipliği yapmış 🙂
Lviv Historical Museum (Tarihi Müzesi): Aslında müzeden bahsetmeyeceğim. 20 grivna(3TL)’ya gezebileceğiniz müze beni pek tatmin etmedi. Müzenin arka tarafında kalan bahçe, ilgimizi çeken asıl nokta oldu. Lviv halkı tarafından ‘İtalyan avlusu’ olarak adlandırılan bahçeyi gezmek de 2 grivna ücretinde.
Latin Katedrali: Rynok Meydanı’nın güneybatısında kalan katedral. 1360 yılında Gotik mimariyle inşa edilmiş ancak aldığı hasarlardan sonra 1776 yılında Barok tarzında yenilenmiş. 1892-1898 yıllarında papazların olduğu bölüm Neo-Gotik tarzda yeniden modellenmiş. Çeşit çeşit mimariye sahip katedral için en iyi fotoğraf açısı, belediye binasındaki saat kulesinden yakalanıyor.
Boim Şapeli: Latin Katedrali’nin hemen yanındaki şapel mimarisiyle dikkat çekiyor. Ara sokaktan girilince görülen giriş kapısındaki işlemeler insanı büyülüyor. Tüccar Georgy Boim’in emriyle yaptırılan şapel, 14 Boim ailesi üyesinin yakıldığı yer olarak tarihe geçmiş.
Transfiguration Church: Opera binası yakınlarındaki bu kilise, 1703-1731 yılları arasında Barok iç mimarisi ile inşa edilmiş. İç yapısı ışıklandırma ile çok daha güzel bir hal alan kiliseyi ziyaret etmeyi unutmayın.
Ermeni Katedrali: Yine opera binasına yakın konumda bulunan kathedral (1363-1370), Ermeniler tarafından ibadethane olarak kullanılmakta. Benim de çok gitmek istediğim Kars’taki Ani Katedral’inden esinlenerek yapılmış olabileceği söyleniyor.
Dominician Katedrali ve Manastırı: Lviv’de bir yeri tarif ederken ya Rynok Meydanı ya da opera binasını kullanmak kolay oluyor. Bu kilise de meydanın doğu yakasında yer almakta. 13. yüzyıla dayanan geçmişiyle en eski yapılardan biri olarak göze çarpıyor. Benim iç dizaynı anlamında en çok beğendiğim kiliselerden biri olmuştu.
Bernardine Kilisesi: Katedraller, kiliseler, şapeller…’Yeter artık!’ dediğinizi duyar gibiyim 🙂 Daha çok var da hadi bu son olsun. Meydanın güneyinde yer alan bu kilisenin içi Barok tarzında inşa edilmiş. Beni fazlasıyla etkileyen kilisenin iç kısmında yanılmıyorsam fotoğraf çekmek yasaktı. Bu arada dış mekanın gece aydınlatması ayrı bir güzel.
High Castle: Artık biraz şehir merkezinden uzaklaşalım. Ama çok değil 1.5 kilometre uzağa gidelim. Burası Türkçesi ile Yüksek Kale. Ama kale falan yok ortalıkta 🙂 443 metre yüksekliği ile Lviv’in en yüksek noktası. Şehre kuş bakışı bakma imkanı veren tepeye çıkmak biraz yorucu. Sonunda gördüğüm manzara beni pek tatmin etmese de, oraya kadar gitmişken görülmeli diye düşünüyorum.
Lychakiv Mezarlığı: Yurt dışında mezarlık gezeceksin deseler, güler geçerdim. Ama burası ünlü ve tarihi bir mezarlık olarak geçiyor. Merkeze 2.5 km kadar uzaklıkta bulunan mezarlığı farklı kılan, ülkenin üst düzey insanlarının güzel mimariyle yapılmış mezarları. Buraya giriş ücretli: 25 grivna (3.5 TL).
Museum of Folk Architecture and Rural Life: Bir farklı müzeden daha bahsedeyim. Burası yaklaşık 60 hektar alan üzerine kurulmuş bir açık hava müzesi. 6 tahta kilise,120 yapı ve 22000 eser ile geçmişte kırsal alanda yaşayan halkın yaşamı hakkında ipuçları veren müzede 8 farklı etnik bölge tanıtılıyor. Giriş için yine cüzi miktar ödüyoruz: 20 grivna (3 TL).
Şehir turları: Rynok Meydanı’nda rengarenk araçlar kısa tur için, opera binasının yanındaki üstü açık otobüsler ise uzun tur için hizmet veriyor. Kısa tur meydan çevresindeki kareyi gezdirirken; büyük turda bu kare dışında kalan yerler otobüsle gezdiriliyor. Benim önerim kısa turu yürüyerek, uzun turu otobüsle yapmanız. Ücretlere gelince kısa tur 75 grivna (10 TL), uzun tur 110 grivna (15.5 TL).
Tren İstasyonu: Lviv’e trenle gelip, şehirden trenle ayrıldığımız için ilk ve son gördüğümüz yapı oldu. İstasyonu kullanmayacaksanız bile gidip görülebilir.
Aslında yazılacak birçok yer daha var. Bir kısmını fotoğraf ile tanıtayım. Geride kalanları ise size bırakıyorum 🙂
Lviv’de Yemek
Beni tanıyanlar, gezilerde yemek ile işim olmadığını bilir. Ama 3 günü Lviv’de geçirince oranın yerlisi gibi olduk 🙂 E haliyle farklı yerlerde yeme fırsatı da bulduk.
Glory Cafe: Shevchenka Bulvarı’nın başında bulunan kafe, Türklere ait. Benim gibi yemek konusunda seçici iseniz ve Türk mutfağını özlüyorsanız kahvaltı için burası denenebilir. Kahvaltı 155 grivna(20 TL), sucuklu yumurta ise 95 grivna(12.5 TL) idi. Evet farkındayım, Ukrayna geneline bakıldığında biraz pahalı 🙂 Kafeden ayrıldıktan sonra ünlü mağazaların bulunduğu Shevchenka Bulvarı’nı da gezmeyi ihmal etmeyin.
Deniz Döner & Mangal: İkinci bahsedeceğim yer de yine bir Türk’e ait. Türk kahvaltısı, mercimek çorbası, tavuk döner gibi ürünleri bulabileceğiniz mekandan beklentiniz çok olmasın. Ücretleri sırasıyla 89,49,70 grivna. Ucuza karın doyurmak için ideal olabilir.
Lviv Handmade Chocolate (El Yapımı Çikolata Fabrikası): Orta Çağ’dan beri lezzetli şekerlemeleriyle ünlenen Lviv, 19. yüzyıldan sonra Avrupa’ya çikolata ihraç etmeye başlamış. İlk iki katında çikolata satışı yapılan fabrikanın üst katları ise kafe hizmeti vermekte. Binanın dış mimarisi ise eskiden çok güzelmiş. Belediye kanunlarına aykırı oldukları için dış süslemeler kaldırılmış. Son hali ise fotoğraftaki gibi.
Lviv Coffee Manufacture (Kahve Üreticisi): Kahve severlerin ilgisini çekecek bu kafe/imalathane, meydanın güneydoğu köşesinde yer alıyor. Burası çikolata fabrikası gibi satış ve kafe bölümünden oluşuyor. Farklı olarak, alt kata inince ücretsiz dağıtılan kaskla gezeceğiniz tüneller sizi bekliyor 🙂 Hatta bu mahzende oturup kahveni içebileceğiniz otantik yerler oluşturulmuş. Biz burada kahve ve kvas denedik. Kvas, genellikle doğu Avrupa ülkelerinde tüketilen; çavdar,arpa ya da buğday ekmeklerinin mayalanması ile yapılan alkolsüz bir içecek.
Krep Dükkanı: Rynok Meydanı’nın kuzeybatı köşesinde bulunan bu dükkanın krepleri meşhur. İnsanlar krep için sıraya giriyor. Alternatif bir tat olabilir.
Arsenal: Son olarak da üst katı müze, alt katı restoran olan Arsenal’den bahsedeyim. Bir arkadaşın tavsiyesiyle geldiğimiz restoranda Beef Steak (Dana Eti) denedik. Ellerimizle yediğimiz etlerimizden gayet hoşnut kaldık. Bu lezzet porsiyon başı 130 grivna (17 TL) idi. Kesinlikle tavsiye edilir.
Veda etmeden önce yardımcı olacağını umduğum haritamı buraya yerleştireyim 🙂
Lviv’den trenle ulaştığımız Odessa ile Ukrayna-Belarus yazılarıma son vereceğim.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Yorumlar
Erdinç
(16 Şubat 2017 - 22:00)Ukrayna’da bir şehrin bu kadar çok tarihi binaya sahip olabileceğini hiç düşünmezdim 🙂