Hafta sonları benim gözümde gezi günleri…Gezecek ekip, hava şartları ve ulaşım durumu müsait olunca kendimi başka bir yerlerde bulurum. İşte o hafta sonlarından biriydi bundan 2 hafta öncesi (9 Aralık 2017).
Düşündüğüm yer aslında Santa değildi. Ancak planlar değişince arkadaşım Samet’e öylesine bu teklifi sundum. Beklemediğim şekilde kabul görünce Ahmet ve Ceyda ile dörtlüyü tamamladık.
Santa Harabeleri’ne nasıl gidilir?
Santa Harabeleri Gümüşhane ilinin Dumanlı Köyü sınırları içinde yer alıyor. Trabzon’a ve Gümüşhane’ye yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Ulaşım için en ideal yol Trabzon – Rize sahil yolundan ayrılan yolu kullanmak. Arsin Yanbolu mevkide bulunan bu ayrımdan sonra yaklaşık 42 kilometre daha yol kalıyor. Buradan sonra yolu karıştırmamak adına diyebileceğim en güzel şey, Yanbolu Deresi’ni takip etmek ve ondan hiç ayrılmamak. O yol ziyaretçileri harabelere ulaştırıyor. Yolun özellikle son 8 kilometresi çok bozuk. Şu sıralar son 20 kilometre için düzeltme çalışmaları gündemde. Bizim de kullandığımız yol bu rota oldu.
Diğer tercihler ise Sümela Manastırı’na çıkan yolu devam edip kullanılan yol ve Gümüşhane – Bayburt ana yolundan Yağmurdere Bucağı için ayrılan yoldan sapmak. Bu iki tercih de ilk söylediğim yola göre arka planda kalan yollar.
Yanbolu’dan sonra ayrıldığımız Santa yolu beklediğimden iyiydi. Dere boyu takip ettiğimiz yol bize çok güzel manzaralar sunuyordu. Onlardan birisi de Tarihi Sincan Köprüsü. 19. yüzyıl Osmanlı eseri olan köprü 15 metre uzunluk, 3 metre genişliğe sahip.
Köprüden sonra yollar geçildikçe daha güzel görüntüler karşımıza çıkıyordu. Bize de bu kareleri yakalamak kalıyordu.
Her ne kadar manzara güzelleşiyor desem de endişe katsayımız artmaya başlamıştı. Çünkü yükseklerde kar kendini gösteriyordu. Acaba Santa yolu da karlı mıydı? Zaten yolun son kilometreleri de bozuktu…
Gerçekten de son 12-13 kilometre kala kar iyice yol kenarlarına kadar gelmişti. İlerledikçe karlı yollar bizi karşıladı. Aracımızın kış lastiği olmaması, yavaş yavaş kaymaya da başlamamız artık araçtan inmemiz gerektiğini işaret ediyordu. Daha fazla gitmeden arabayı bir boşluğa çektik.
Arabadan indik ama önümüzde yaklaşık 7 kilometre daha vardı. Hava ne kadar güzel olsa da karlı yollar altında bu kadar mesafeyi katetmek hiç kolay olmayacaktı. Bu yolu yürüyeceğimize hiç ihtimal vermiyorken, Ahmet ve Samet’ten yürüyebileceğimize dair olumlu tepkiler alıyordum 🙂 Ceyda konusunda bir endişem yoktu; o kesinlikle yürümeyi kabul edecekti. Fakat onda daha sıkıntılı bir durum vardı. Spor ayakkabılar…Karın içinde gidiş – dönüş 14 kilometre yol alacağımız düşündüldüğünde bu pek mantıklı gelmiyordu. Ama Ceyda’nın pes etmeye niyeti yoktu. Ayakkabılar poşetlerle çevrelendikten sonra macera dolu yolculuk için hiçbir engel kalmamıştı.
Ceyda ve ben önde, Ahmet ve Samet arkada ikili şekilde karlı yolları adımlamaya başladık. Çam ağaçlarının oluşturduğu muhteşem manzara eşliğinde çok güzel bir yolculuktu bu. Ama gözardı edilmemesi gereken bir durum vardı: Ceyda’nın poşetleri 🙂 Daha birinci kilometreye ulaşmıştık ki, poşetler yırtılmaya başlamıştı. Her ne kadar bu durum bizi engellemese de, daha yolun başında böyle bir olayın gerçekleşmesi biraz olsun endişelendirmişti.
Mesafeler alındıkça ne kadar zor bir olaya kalkıştığımızı anlamaya başlamıştık 🙂 Telefonumuzdaki kilometre sayacı sürekli artıyor ama Santa Harabeleri’ne sanki hiç yaklaşmıyor gibiydik. Artık dönmenin bir anlamı yoktu, Ceyda’nın ayakları ıslanmaya da başlamıştı. Uzun uğraşlar sonucu Santa Yolu ayrımında bulunduğumuzu gösteren, üzerinde kurşun delikleri bulunan tabelaya ulaşabildik 🙂
Yol ayrımına ulaştığımızda yeni bir şok bizi bekliyordu. O ana kadar araçların yolda bıraktığı izlerin üzerine basarak gelebilmiştik. Ancak navigasyona göre kalan 1.7 kilometrede yaklaşık 20 santimetre kalınlığında kar vardı. Durum sıkıntılı gibi görünse de, bu kadar gelmişken dönmeyi kimse düşünmüyordu.
Ahmet’in liderliğinde tek sıra şekilde bata çıka Santa’ya ulaşmaya çalıştık. Bir Allah’ın kulu bu yolu kullanmamış. Anlayacağınız tek akıllı bizleriz .Yolda sadece bir köpeğin ayak izleri vardı, onlar da Santa’ya gelmeden önce kayboldu 🙂 O kadar zorlanmamız yetmiyormuş gibi bir de hedefe 700 – 800 metre kala sert rüzgar başladı. Yine de yılmayıp güç bela Santa’ya vardık.
Santa, aslında 7 mahalle ve günümüze ulaşan yaklaşık 300 evden oluşan eski bir madenci kasabası. İlk yerleşimin Orta Çağ’da olduğu düşünülen bu kasaba, 16.-18. yüzyıllar arasında en parlak dönemini geçirmiş. Madenlerin kapanması ve Osmanlı’nın yaşadığı sorunlar nedeniyle 1923 yılında nüfus mübadelesi ile boşaltılmış.
Zamanında 9 mahalle, 1053 hane ve yaklaşık 5000 kişinin yaşamış olduğu Santa’nın her mahallesinde tek kattan oluşan taştan evler, en az bir kilise, kız ve erkeklerin okuyabileceği okullar ve her sokakta çeşme bulunmaktaymış. Ayrıca burada yaşayan halkın tamamı Ortodoks Hıristiyanlardan oluşmaktaymış.
Bizim gezmiş olduğumuz mahalle Santa’nın merkez mahallesi olan Piştoflu (Pistofanton) Mahallesi. Burası Santa’ya ait neredeyse bütün fotoğrafların çekildiği yer. Elbette diğer mahalleler de görülmeye değerdir; fakat bizim o durumda başka yere gidebilecek bir halimiz yoktu 🙂
Fotoğraflar çekip, kısa bir süre dinlendikten sonra dönüş yoluna geçmeye başladık. Yürüyüş öncesi Ceyda’nın ayakları ıslanır endişemiz artık yok olmuştu. Çünkü herkesin ayakları sular içindeydi 🙂 Ve yine 7 kilometre bizi bekliyordu…
İşin kötü tarafı, saat akşam vaktine yaklaşıyordu. Bu yolda karanlığa yakalanmamız hiç hoş olmazdı. Biz de adımlarımızı hızlandırmaya, ara ara koşar adım atmaya başladık. Dönüş yolu sanki hiç bitmeyecek gibiydi. İnternet çalışmadığından kilometre sayacını kullanarak kalan mesafeyi hesaplamaya çalışıyorduk. Bir korkumuz daha vardı, ya arabayı bıraktığımız yerde bulamasaydık? 😀
Neyse ki korkulan olmadı, aracımıza sağ salim ulaştık. Samet’in bizler için hazırladığı termostan sıcak çaylarımızı içerek dönüş yolumuzu sürdürdük. Hedefimiz artık acıkan karınlarımızı doyurmaktı. Ancak yol üstünde “dönüşte görürüz” dediğimiz yerler de vardı. Bunlardan ilki Maden Köyü Şelalesi.
Şelale sonrası son yerimiz Tarihi Sincan Köprüsü’nün kardeşi Tarihi Kaşıkçı Köprüsü. Bu köprü de diğeri gibi 19. yüzyıl Osmanlı eseri. Havanın kararmasından ötürü fotoğraf çekemem derken Sametciğim aracı köprüye doğru çevirip, en azından bir kare almama yardımcı oldu sağ olsun 🙂
Ayaklarımız donmuş şekilde ulaştığımız Santa Et & Balık Lokantası’nda bizi cayır cayır yanan soba karşıladı. Yani o an başımıza gelen en güzel şey diyebilirim. Ahmet’in bizi cesaretlendirmesiyle herkes ayakkabılarını ve çoraplarını soba yanında kurutmaya başladı. Sobanın sıcaklığı kemiklerimize işliyordu.
Ve o an geldi. Sac kavurma ve köftelerimiz masamızı süsledi. Yürüdüğümüz 14 kilometrenin verdiği yorgunluktan mıdır bilinmez yemekler çok güzeldi. Özellikle Samet için getirilen sac kavurmayı çok sevdim 🙂 Yemek sonrası soba çevresinde içtiğimiz çaylarla yorgunluğumuzu attık ve 95 TL hesap ödeyerek gezimizi noktaladık.
Tabii ki bu noktada teşekkür etmem gerekiyor. Spor ayakkabıları olmasına rağmen büyük özveride bulunup o kadar yolu bizimle yürüyen Ceyda’ya, bize yol boyunca liderlik yapıp yol açan Ahmet’e, arabasını feda edip bu gezinin olmasını sağlayan Samet’e teşekkürü borç bilirim 🙂
Bu arada Ahmet’im şu sıralar asker, umarım döndüğünde daha güzel gezilerimiz olacak…
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel