Memleketim Trabzon’daki Sümela Manastırı’nı (Meryemana Manastırı) bilmeyen yoktur. Dördüncü yüzyıl eseri olan manastırın 1150 metre yüksekliğe nasıl yapıldığını hala merak etmekteyim. İnternette gezinirken aynı isimde bir manastırın Giresun’da da olduğunu gördüm. Hal böyle olunca bu manastıra da gidip tanıtmam gerekti.
Şebinkarahisar Meryemana Manastırı Nerede?
Meryemana Manastırı Giresun’un Şebinkarahisar ilçesi sınırlarında yer alıyor. İlçenin 11 kilometre doğusundaki manastır, Sarıyer Köyü Kayadibi Mahallesinde bulunuyor.
Şebinkarahisar Meryemana Manastırı Giriş Ücreti
Manastır 2014 yılında Ören Yeri ilan edilmiş. Buna göre de turizme kazandırma çalışmaları başlamış. Ancak şu an manastıra bir giriş ücreti bulunmuyor. Her gün ziyaret edilebilir. Görevli birine de rastlamadık.
Şebinkarahisar Meryemana Manastırı
Meryemana Manastırı’nın tarihi Orta Çağ dönemine dayanıyor. 481 – 490 yıllarında kurulduğu tahmin edilen manastır 19. yüzyılda yanarak büyük tahribata uğramış ve yenilenmiş. Burası, Hıristiyanlar için önemi büyük tarihi bir manastır olarak kabul ediliyor.
Manastırın yolu oldukça dik ve bu yolu yürümek bir hayli yorucu. Yürümenin yanında yaklaşık 250 merdiven de çıkmak gerekiyor. Merdivenler bittiğinde güzel bir manzara sizi bekliyor olacak.
Manastırın bir giriş kapısı bulunuyor. Biz gittiğimizde açıktı. Ne zaman kapalı olduğunu açıkçası bilmiyorum. Sürpriz yaşamamak adına gelmeden önce İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü aranabilir.
Manastırın içi yakın zamanda restore edilmiş. Orijinal halinden geriye bir şey kaldığını söylemem çok mümkün değil. Hemen girişte sağda bir çeşme yer alıyor.
Yapının orijinali 4 katlı. Dördüncü katında kilise bulunuyor. Diğer katlarda salon, mutfak, dershane, yatakhane gibi odalar bulunmaktaymış. Burası için “Sümela Manastırı’ndan sonraki en büyük doğal ve oyma manastırı” deniyor.
Manastırdan ilçe merkezine gelmeden önce ilçeye 15 kilometre uzaklıktaki Çağlayan Köyü’ndeki şelaleye bakalım dedik. Açıkçası Temmuz ayında gittiğimiz için şelale adına pek bir beklentimiz yoktu. Çağlayan Köyü girişine geldiğimizde bir yapıyla karşılaştık. Üzerinde şelalenin 1 km aşağıdaki maden girişinde olduğu yazıyordu.
Bir kilometre uzaklıktaki madene vardığımızda yol iyice bozulmaya başlamıştı. Yine de vazgeçmeyip yolun sonuna kadar gittik. Başarmıştık, yeri bulmuştuk. Ancak şelale ortalıkta yoktu 😀 Şelalenin en güzel zamanlarının Nisan – Mayıs ayları olduğunu tahmin ediyorum.
Artık ilçe merkezindeyiz. İlk hedefimiz Hacı Kayası olarak bilinen tepe üzerindeki Şebinkarahisar Kalesi. Kimler tarafından ve ne zaman inşa edildiği belli olmayan kalenin milattan öncesi döneme ait olduğu tahmin ediliyor. Ulaşımı biraz zorlu (15 dakika yürüyüş), hele ki manastırdan sonra eziyet gibi geldi 😊
Kale kaderine terk edilmiş durumda. Etrafta pislik, surlarda yazılar görebilirsiniz. Herhangi bir güvenlik ya da görevli bulunmuyor. Kalenin en tepesine kadar çıkabiliyorsunuz. Ancak merdivenler güvenilir değil. Oldukça dikkatli olmak gerekiyor. Her şeye rağmen kaleden güzel bir ilçe manzarası görmek için gidilebilir.
Kale dönüşünde 17. yüzyıl eseri Taşhanlar’ı görelim istedim. Netten gördüğüm kadarıyla harabe durumda birkaç duvarın kaldığı bir yapı görecektik. Ancak öyle olmadı. Taşhanlar restore haldeydi. İlk görüşte doğru yerde olduğumu dahi anlamakta zorluk çektim, restorasyon çok hoşuma gitmedi açıkçası. Umarım son hali güzel olur.
Şebinkarahisar’ı geride bırakmadan önce Atatürk Evi’ne de uğradık. Merkezde yer alan ev 1924 yılında Atatürk’ün Şebinkarahisar ziyaretinde kaldığı bina. Günümüzde müze olarak kullanılıyor. Bina içinde ziyaret döneminden kalma bazı eşyalar ve yöresel etnografik bazı eserler sergilenmekte. Giriş ücretsiz ve her gün ziyarete açık.
Eğer Şebinkarahisar’a Dereli yolu üzerinden geliyorsanız görebileceğiniz çok güzel yerler bulunuyor. Geliş – gidiş yollarını farklı kullanarak Kümbet Yaylası, Kuzalan Şelalesi ve Mavi Göl’ü görebilirsiniz.
Mavi Göl için bir uyarı: Hafta sonları oldukça kalabalık olabiliyor. Hafta içi ya da erken saatlerde gitmekte fayda var.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Yorumlar
Üstün
(11 Kasım 2020 - 18:53)Restorasyon ne kadar kötü olmuş çok üzülüyorum böyle yerleri görünce 🙁
Serdar
(11 Kasım 2020 - 23:15)Maalesef öyle, bu tarz tarihi yerlere çok daha fazla önem gösterilmesi gerekiyor
Erdinç Karakullukçu
(21 Kasım 2020 - 13:47)Restorasyon tamamen rezalet. Turizm bakanlığının bu konuya bir el atması lazım. Bu gibi bloglarda böyle konulara dikkat çekersek belki sesimizi duyurabiliriz.
Serdar
(22 Kasım 2020 - 12:11)Kesinlikle katılıyorum…