Sıcaklar kendini iyiden iyiye göstermeye başlayınca, hafta sonları yapılan geziler de kaçınılmaz oluyor. Hâl böyle olunca yaşadığım yer olan Trabzon’un çevresinde hafta sonu yapılabilecek aktiviteleri bir bir hayata geçirmeye çalışıyorum. Birazdan bahsedeceğim yerler de günübirlik yaptığım bir plan sonucu ortaya çıkan bir rota oldu.
Gezilerimi genelde arkadaşlarımla yapsam da, bu sefer bana gezi sevgisini aşılayan babam, abim ve kuzenim eşlik etti. Rotamızın ilk halkasını Tar Şelalesi oluşturuyordu. Trabzon’a yaklaşık 160, Rize’ye 75 kilometre uzaklıktaki şelale, sınırlarında bulunduğu ilçe olan Çamlıhemşin’e ise 11 kilometre mesafede bulunuyor. Çamlıhemşin’den Ayder Yaylası yönüne dönülüp 10 kilometre gidildiğinde sol tarafta bir yol ayrımı kalıyor. Zaten yol ayrımının yanında bulunan bal ve hediyelik eşya satan dükkanı görünce doğru yerde olduğunuzu anlayacaksınız. Artık araçları alana park edip 2 kilometrelik güzel bir doğa yürüyüşü yapma vakti…

Rize Belediyesi tarafından düzenlemesi yapılan bu yürüyüş rotası insana gerçekten huzur veriyor. Yemyeşil ormanlık alan, yan tarafınızda akan Tar Deresi ve yolun sonunda sizleri bekleyen Tar Şelalesi . İnsan daha ne istesin 🙂 Yol boyunca çardaklar ve dinlenme yerleri de sizler için düşünülmüş. Güncelleme: Artık bu yürüyüş rotası da ücretlendirilmiş. Giriş ücreti 3 TL, öğrenciler için 1.5 TL.

Kademe kademe yaklaşık 250 metreden düşen şelale, bu yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek şelalesi konumunda. Ancak kademeli şekilde düştüğünden dolayı şelalenin tamamını görmek mümkün değil. Tepeye baktığınızda bulutlardan geliyormuş gibi bir görüntü oluştuğu için halk arasında “Bulut Şelalesi” denmiş.

Şelalenin bir diğer güzelliği ise oluşturduğu gölet alanında yüzme imkanı vermesi. Şelalelerin yüzülebilir olanlarını bir ayrı seviyorum 🙂 Serin sularda 2 kilometrelik doğa yürüyüşünün verdiği yorgunluğu atmak çok güzel bir his.

Tar Şelalesi’ne vedamızı yaptıktan sonra Çamlıhemşin’e geri dönerek Zil Kale‘ye doğru yöneldik. İlçe merkezine 13 kilometre uzaklıktaki kalenin inşa tarihi kesin olarak bilinmiyor. Osmanlı dönemindeki adı Zir Kale olan bu yapının 13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmekte. Gördüğünüzde konumu itibari ile oldukça şaşıracağınızı düşündüğüm kale, Bizans döneminde doğudan gelebilecek tehlikelere karşı gözetleme ve bölgedeki diğer kalelerle birlikte haberleşme kalesi olarak kullanılmış. Osmanlı döneminde ise kervanların konaklama ya da sığınma yeri olarak görev yaptığı tahmin edilmekteymiş.

Giriş ücretinin 3 TL olduğu kalenin yapısı 8 burç, bir gözetleme kulesi,dış ve orta surlar ile iç kaleden oluşmakta. Çok güzel korunmuş yapısıyla ziyaretçilerinin ilgisini çekmeyi başaran Zil Kale, muhteşem manzarasıyla da görsel bir şölen sunuyor. Yanı başımdaki bu tarihi dokuyu bugüne kadar görmemiş olmam hayret verici doğrusu 🙂

Şelale – kale – şelale üçlememizin son ayağı Palovit Şelalesi. Zil Kale’ye uzaklığı 6.5 kilometre olan bu şelale, tam bir doğa harikası. Yaklaşık 15 metreden dökülen şelalenin debisi bugüne kadar ülkemizde gördüğüm en yüksek debili şelalelerinden biri. Yaz – kış fark etmeksizin gürül gürül akan su, insanı büyülemeye yetiyor. Şelalenin debisi ne kadar yüksek olsa da, buna karşılık oluşturduğu gölet çok küçük. Akıntıdan dolayı da içinde yüzmek pek mantıklı değil. Ama yüzmeye çalışanları görmedim değil 🙂

Şelale sever olarak yaptığım günübirlik geziyi kısaca özetledim. Zaman zaman böyle yazılar yazmaya devam edeceğim…
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel