Uzun bir zamandır sahipsiz bıraktığım Balkan yazılarıma Tiran ile dönüş yapıyorum 😊 Evet o örselenen, yokmuş gibi sayılan, gidenlerin neredeyse ayıplandığı, Arnavutluk’un başkenti Tiran…Hâlâ daha neden bu kadar küçümsendiğini anlamış değilim. Sonuçta gezi olayı farklı kültürler tanımak değil mi? Orası da bir ülkenin başkenti. Sırf bu yüzden bile burayı gezmek isterim. Hiç olmazsa yarım gün ayrılabilecek bir yer bence.
Makedonya’nın başkenti Üsküp’ten kiraladığımız araçla başlayan yolculuğumuz güneye doğru devam etmiş, Bitola ve Ohrid’de günü noktalamıştık. Ohrid’e ayırdığımız zamanı fazla bulunca Arnavut topraklarına girişimiz tahminimizden erken olmuştu. Bu yüzden de ülkedeki ilk vakitlerimizi ülkenin güneyinde geçirmiştik (Yazısı için tıklayın).
Artık tekrar plana dönme vakti. Bunun için sabahın ilk ışıklarıyla beraber yola koyulduk. Bir gün öncesinde birbirimize söylediğimiz “Geldiğimiz bu yolu kullanmayalım” sözünü tutarak deniz kıyısından kuzeye doğru bol manzaralı bir yolculuk yaptık.
İlk durağımız Vlore (Avlonya) oldu. Burası Arnavutluk’un deniz turizmi yükünü çeken şehir diyebilirim. Özellikle Dhermi bölgesindeki plajlar oldukça güzeldi. Mayıs ayında gittiğimiz için sezonu yakalayamadık ve ben bu güzel plajlardan mahrum kaldım ☹
Vlore’de soluklandıktan sonra diğer bir şehir Fier’e yöneldik. Buradaki molamızın amacı bir şeyler atıştırmaktı. Bölgeye gitmişken Apollonia Antik Kenti görülebilir (Yolu çok kötüydü, dönmek zorunda kalmıştık).
Fier’in ardından ise yaklaşık 1 saat içinde Durres’teydik. Burası Arnavutluk’un 2. büyük ili ve başkent Tiran’a yaklaşık yarım saat uzaklıkta.
Durres’in en popüler turistik yapısı amfitiyatrosu. UNESCO’ya da aday gösterilen amfitiyatro, M.S. 2. Yüzyılda Roma İmparatoru Trajan’ın emriyle yapılmış ve yaklaşık 20 bin kişilik kapasiteye sahip. Günümüzde yaklaşık yarısı ortaya çıkarılan yapı, şehrin merkezinde yer alıyor.
Amfiyatroya uzaktan göz gezdirirken sarı kubbeli cami dikkatimi çekti. Kral Ahmet Zogu tarafından 1931 yılında eski bir Osmanlı camisi yerine yaptırılan cami, açıldığında Arnavutluk’un en büyük camisiymiş. Enver Hoca ‘nın diktatörlüğünde kapattırılan ve minaresi yıkılan cami, 1993’te tekrar ibadete açılmış. Adına da Durres’teki bir diğer cami olan Fatih Cami’den ayrılması için Büyük Cami denilmiş.
Durres’i hızlıca bitirip asıl hedefimiz Tiran’a ulaştık. Aracımızı park ettiğimiz alan Nene Tereza Caddesi’ne açılıyordu. Burası iller arası otobüslerin de şehre gelenleri bıraktığı bölge. Hemen çevresinde Arkeoloji Müzesi ve Makine Mühendisliği Fakültesi bulunuyor. Tiran’a ayak bastığımıza göre artık gezi listesini yazabilirim 😊
Tiran Gezilecek Yerler
İskender Bey Meydanı: Listeye şehrin ana meydanı ile başlayayım. Gezilecek – görülecek yerlerin bir kısmı bu meydan ve çevresinde yer almış. Meydanın tam ortasında kocaman bir Arnavut bayrağı ve İskender Bey heykeli bulunuyor. İskender Bey ismiyle bilinen Gjergj Kastrioti, Arnavut halkı için büyük önem taşıyan bir şahsiyet. 15. Yüzyılda Osmanlı’ya karşı yaptığı başarılı mücadeleler ile halkın sevgisini kazanmış. Zaten bu durum şehrin en büyük meydanına isminin verilmesinden belli. Burası ayrıca kutlamaların yapıldığı meydan. Biz gittiğimizde hoparlörlerden gelen müzik sesi çok güzeldi. Meydanın çevresinde bulunan Enver Hoca’nın emriyle yapılan sığınakları da ziyaret etmeyi unutmayın.
Saat Kulesi – Kulla e Sahatit: Meydanda sağa sola bakılınca göze çarpan en yüksek yapı olan saat kulesi, 1811 yılına ait bir yapı. Yüksekliği 35 metre olan kule, zamanın Osmanlı Türkleri tarafından yapılmış ve Venedik’ten getirilen orijinal bir çanı varmış. Yıllar geçtikçe üzerindeki saat birçok kez değiştirilmiş. Kulenin gece görüntüsünü görmedim ama çok güzel diyorlar 😊
Ethem Bey Cami: Saat kulesinin hemen yanında yer alan caminin yapımına 18. Yüzyıl sonlarında Molla Bey tarafından başlanmış, bitirmek ise oğlu Ethem Bey’e nasip olmuş. Enver Hoca rejiminden dolayı kapatılan cami, 1991 yılında komünizm rejimine karşı gelen yaklaşık 10 bin Müslümanın camiye gelerek ibadet etmesi ve polisin duruma müdahale etmemesi neticesinde tekrar açılmış. Bu yönüyle günümüzde Arnavutluk tarihi için farklı bir öneme sahip bu cami.
Ulusal Tarih Müzesi: Meydandaki bir diğer yapı olan Ulusal Tarih Müzesi, Tiran’daki en büyük müze konumunda. Faaliyete 1981 yılında geçen müzenin içinde eski çağlardan günümüze kadar olan eserlerin sergilendiği bölümler bulunmakta. Müzede İskender Bey’in kılıcının ve kaskının birebir kopyasının sergilendiğini de ekleyeyim.
Opera Binası: Ülkenin en büyük tiyatro binası yine başkentin meydanında yer almakta. Bol vakti olanlar için farklı bir tercih olabilir.
Piramit: Bu yapı Tiran adına gördüğüm en ilginç şey olabilir 😊 Enver Hoca’yı onurlandırmak adına yapılan bu eser 1988 yılında müze olarak açılmış. Ancak komünizmin yıkılmasından sonra planlar suya düşmüş. Şu an ise gençlerin eğlencesi haline gelmiş durumda.
Saint Paul Cathedral: Papa II. John Paul’un 1993 yılında Arnavutluk ziyareti ile temel taşı atılan kilisenin inşası 2002 yılında bitirilmiş. Tepedeki heykel Havari Paul’a aitmiş. Kilisenin içini ziyaret ettiğimizde düğüne denk gelmemiz bizim için güzel bir tesadüftü 🙂
Resurrection of Christ Orthodox Cathedral: Avrupa’nın 3. büyük Ortodoks Kilisesi konumunda olan yapı, 2012 yılında resmi olarak açılmış. Yaklaşık 46 metrelik kulesi ve ilginç mimarisi ile kilise, dikkat çekici bir görüntüye sahip.
Sheshi (Sokak) Mustafa Kemal Atatürk: Bir tabelayı şans eseri görmek insanı bu kadar mı mutlu eder. Çevresinde birçok kafenin yer aldığı işlek bir caddede böyle bir tabelayı gördüğüm için gururlandım açıkçası 🙂
Grand Park: Şehrin güneyindeki göl ve çevresindeki park alanı, Tiran gezinizde soluklanmak, temiz hava almak ve göl manzarası eşliğinde yürüyebilmek için güzel bir fırsat.
Rruga Murat Toptani – Murat Toptani Sokağı: Murat Toptani, Osmanlı topraklarında doğmuş ve yetişmiş Arnavut şair, sanatçı ve aktivist. Adının verildiği sokak ise sadece yayalara açık olan ikiz çınar ağaçların gölgesinde güzel bir sokak. Özellikle yaz akşamlarında popülerliği artmakta imiş.
Tanner’s Bridge – Tarihi Köprü: 18. Yüzyıl Osmanlı eserlerinden olan bu tarihi taş köprü, inşa edildiğinde çiftçilerin hayvanlarını kasaplara ve deri dükkanlarına getirdiği ana yolmuş. 1930 lu yıllarda Lane Nehri’nin yolunun değiştirilmesi üzerine sadece yaya trafiğine açık anıt bir köprü durumunda.
Bunk’Art: Arnavutluk sınırlarında Enver Hoca’nın komünist rejimi döneminde yaptırılan yaklaşık 175 bin sığınak bulunmakta. Gelebilecek olası saldırılara karşı inşa edilen bu sığınakları ülke sınırlarına girdikten itibaren her bölgede rastlayabilirsiniz. Bunlardan nükleer saldırılara karşı yapılan “Bunk’Art” sığınakların en büyüğü. Dönem dönem müze olarak turistlerin ziyaretine açılan bu sığınaklar, Enver Hoca dönemini anlamak için ziyaret edilmesi gereken yerlerden.
Dajti Ekspres: Artık şehir dışına çıkalım. Arnavutluk’un ilk ve tek teleferik hattı olan Dajti Ekspres, bir kilometrelik uzunluğuyla da Balkanların en uzun hattı konumunda. Gezilerinde farklı bir aktivite arayanlar için yaklaşık 15 dakikalık bir yolculukla 800 metre yükseklikteki Dajti Dağı’na çıkıp, Tiran manzarasını seyretmek 6 Euro ile ücretlendirilmiş. Bu arada hatırlatmakta fayda var; Salı günleri teleferik hizmeti açık değil.
Kruja Kalesi: Havanın kararması ile birlikte konaklayacağımız şehir olan İşkodra’ya doğru yol aldık. Yol üstünde görülebilecek iki kale vardı. “Hiç olmazsa birinin akşam görüntüsünü görelim” dediğimiz kalelerden, oyumuzu Kruja’dan yana kullandık. Oldukça eski bir tarihe sahip olan kalenin 5. – 6. Yüzyıl dönemlerinde yapıldığı biliniyor. İskender Bey’in Osmanlı’ya karşı direnişinde önemli bir yere sahip olan yapı oldukça güzel korunmuş. Kalenin duvarlarındaki motifler gerçekten görülmeye değer. Kaleyi akşam saatlerinde gezme fırsatı bulduğum için gündüz halini görmek nasip olmadı. Fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla gündüz gözüyle ziyaret etmek daha mantıklı olacaktır 😊 Buralara kadar gelmişken, bölgenin sevimli çarşısını da gezmeyi ihmal etmeyin.
Rozafa Kalesi: Plan dahilinde gecelediğimiz ve bin pişman olduğumuz İşkodra, Arnavutluk adına bulunduğumuz son şehir. Bu bölgede tek amacımız sabahın erken saatlerinde şehrin kalesine çıkıp, Karadağ sınırlarına geçmek. Kale 130 metre rakıma, Bojana ve Drin Nehirleri ile çevrili şehir manzarasına sahip.
Stratejik olarak büyük öneme sahip kalenin Romalıların eline geçene kadar M. Ö. 167 yılına kadar İliryalıların himayesi altında olduğu biliniyor. Daha öncesine ait bir kayıt mevcut değil. Tarih boyunca birçok kez el değiştiren kalede Fatih Sultan Mehmet Cami ve minaresi bulunmakta.
İşkodra’daki kale ziyareti sorası fazla zaman kaybetmeden Karadağ topraklarına geçtik. Yeni ülke, yeni heyecanlar bizi bekliyordu…
Bu arada benim gidemediğim ancak tavsiye edebileceğim bazı yerler var. Bunlardan ilki Qendra Botërore Bektashiane denilen Bektaşi Tekkesi. Bektaşilerin mekanını görebileceğiniz ve hediyelik eşyalarını alabileceğiniz bir bölge burası.
Bir diğer yer Kruja Kalesi’ni tercih ederek liste dışı bıraktığımız Preza Kalesi. Orta çağdan günümüze gelen kale, Tiran dışında ziyaret edilebilecek bir nokta.
Farklı bir aktivite arayanlar için Pellumbas Mağarası ve onun 6 – 7 kilometre uzağındaki Syri-i Çikllopit ile Tiran’a yakın deniz – kum – güneş isteyenler için Spille Beach önerebileceğim diğer yerler. Unutmadan Spille tarafına gidecek olursanız ismi yeni yeni duyulmaya başlanan Baştov Kalesi (Fortress of Bashtovë)’ni de benim için ziyaret edin 😊
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
O kadar yazdım; bir de haritasını koyayım 🙂
Yorumlar
nihat
(6 Şubat 2018 - 15:15)Güzelmiş ilk fırsatta gitmeliyim. 🙂