Gürcistan topraklarında ilk günümüzü Tiflis’te geçirmiş, sonraki günler için planlama yapmaya başlamıştık. Aklımızda ülkenin güneyinde bulunan ve toplu taşımayla gitmekte zorlanacağımız Vardzia – Ahıska (Akhaltsikhe) – Borjomi üçlüsü vardı. Bunun için araba kiralayıp gün sonunda Gori’de konaklamaya karar verdik. Karar verdik dememe bakmayın, çok çetin tartışmalar sonucu bu karar alındı 😅
Araba kiralarken rotayı nasıl çizeceğimiz konusunda uzlaşmaya çalışıyorduk. Çünkü, kiraladığımız araba ile bu üçlünün haricinde Gori, Uplistsikhe, Mtskheta, Kazbegi gibi yerleri de gezmeyi amaçlıyorduk. Öncelikle en uzaktaki Vardzia’ya gidip, geze geze dönmenin mantıklı olacağı sonucuna vardık.
Vardzia
Kura Nehri ve muhteşem manzara eşliğinde ulaştığımız Vardzia, bir mağara manastırı. Dağın içine oyulmuş mağaralar, labirent şeklindeki tüneller ile hayranlık uyandıran bölge, Kral III. George ve onun kızı Kraliçe Tamar döneminde (12. yüzyıl) yapılmış.
Saldırılara karşı savunma amacıyla tamamen el işçiliğiyle 48 yılda inşa edilen mağara kompleksi, toplam 6000 odadan oluşmakta ve 50 bin kişiyi barındıracak şekilde tasarlanmış.
İçerisinde evler, kütüphane, dükkanlar, kilise, yemekhane gibi yerler bulunduran Vardzia’nın yıkıcı depremler ve Osmanlı fethi sonrası büyük bir bölümü yok olmuş. Şu anda yaklaşık 300 mağara ziyarete açık durumda.
Küçük bir keşiş grubu hala Vardzia’da yaşamakta. Onların yaşadığı görmek için yaklaşık 3 kilometre daha yola devam etmek gerekiyor. Yaşam yerlerinin hemen yakınında küçük bir manastır bulunmakta.
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan Vardzia’ya giriş ücreti 7 Lari (GEL). Buraya ulaşım için araç kiralamak ya da taksi tutmak en kolay yol. Toplu taşıma ile gelmek isteyenler, öncelikle Ahıska (Akhaltsikhe) şehrine gelip buradan günde 3 -4 kez kalkan otobüsleri bulmalılar. Bu biraz zorlayıcı olabilir.
Dönüş yolunda Gürcistan’ın en eski kalelerinden biri olan Khertvisi Kalesi’ni de araçtan fotoğraflamayı unutmadık 😊
Ahıska (Akhaltsikhe)
Türk sınırına 20 kilometre uzaklıktaki Akhaltsikhe, 16. yüzyılda Osmanlıların eline geçmesinden sonra Ahıska olarak adlandırılmış. 1828 yılındaki Osmanlı – Rus savaşında kentin Ruslar tarafından ele geçirilmesiyle Müslümanların bir kısmı göç etmiş, II. Dünya Savaşı döneminde ise Stalin buradaki tüm Müslüman halkı göç etmeye zorlamış. Ahıska Türkleri böylece şehirden ayrılmak zorunda kalmış.
Şehirde ziyaret edilmesi gereken tek yer Rabati Kalesi. İlk olarak 9. yüzyılda inşa edilen kale, 13. yüzyıla gelindiğinde yeniden yapılmış. Tarih boyunca farklı kültürlerden ve bunların mimarisinden etkilenen kalenin içinde cami, sinagog ve kilise bulunmakta.
Normalde gezdiğim kaleler genelde surlardan ibaret olur. Bu haliyle Ahıska Kalesi, diğer kalelerden ayrılıyor. Fotoğrafta görülen altın kubbeli yapı 1749 yılında inşa edilen Ahmediye Cami ve arkasında caminin külliyesi. Caminin minaresi Ruslar tarafından sökülmüş.
2012 yılında çok büyük bir restorasyon geçiren kale, bence gayet güzel bir görünüme kavuşmuş. Bu komplekse giriş ücreti 6 Lari. Ulaşmak için Ahıska şehrine gelmeniz yeterli. Kale şehir merkezinde bulunuyor.
Borjomi
Akşam saatlerinde vardığımız Borjomi ülkenin maden sularıyla ünlü şehri. Fazla vaktimiz olmadığından sadece Merkez Park’a uğrayıp ücretsiz olan doğal maden suyunu deneyelim istedik. Su sıcak ve tadı bence aşırı kötü 😅 Ancak bu suyun birçok ülkeye ihraç edildiğini de söylemeliyim.
Borjomi’de parkın bulunduğu bölge, şehrin eğlence yeri. Çocuk oyun alanları, şelale,tren birçok kafe ve restoran, hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Parkın içindeki teleferik ile tepeye çıkıp manzarayı seyredebilirsiniz.
Ayrıca bölgede National Park adında yürüyüş ve kamp için uygun bir kamp bulunmaktaymış.
“Bir gün – üç şehir” şeklinde planladığımız gezimiz sonrası Gori’ye geçerek günü noktaladık.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Yorumlar
Ela
(23 Ocak 2020 - 18:33)Yine güzel bir yazı, kültürel doygunluk yaşattınız bize. Hayat size güzel diyorum ✌️ iyi akşamlar.
Serdar
(23 Ocak 2020 - 20:55)Sağ olun güzel yorumunuz için 🙂 İyi akşamlar dilerim