Her şey dört lise arkadaşının bir kafede rutin buluşmasıyla başlamıştı. Havadan sudan konuşulurken konu dörtlünün bıçkın delikanlısı Ahmet’in askerliğine gelmişti. Ahmet, Aralık – Mayıs ayları arasında Kıbrıs’ta vatani görevini yapacaktı. Bu da benim için Kıbrıs gezisi adına güzel bir fırsattı. 23 Nisan’daki 3 günlük resmi tatil, bu gezi için iyi bir aralıktı. Normalde gezi konusunu gündeme getirdiğimde uzun uğraşlar vermem gereken Burak ve Samet, “askerde Ahmet’i ziyaret” fikrinden dolayı duruma sıcak bakmışlardı. Vakit kaybetmeden uçak bileti araması, maliyet analizi ve benimle harcama pazarlığı yapıldı. Sözler verildi ve taraflar masadan el sıkışarak ayrıldı 🙂
En uygun Ankara – Ercan Havalimanı biletlerinin alınmasından sonra sıra Trabzon – Ankara uçuşlarına gelmişti ki, fiyatların uçuk derecede olması ve zamanlamanın uymaması nedeniyle araçla gidilmesine karar verildi. Böylesi maliyet ve vakti verimli kullanma açısından en mantıklı seçenekti.
Beklenen gün geldi, araçla Ankara’ya ulaşıldı. Uçağın Kıbrıs’a inmesiyle birlikte bir anda yorgunluk unutuldu. Daha önce anlaşmış olduğumuz Ayaz Rent a Car dan aracımızı alıp Lefkoşa’ya doğru yolculuğumuz başladı.
Lefkoşa Gezilecek Yerler
Lefkoşa, dünyada sadece ülkemiz tarafından tanınan yavru vatan KKTC’nin ve Güney Kıbrıs’ın resmi başkenti. Arada iki ülkeyi ayıran yeşil bir hat bulunmakta. Sınırlar arasında kalan bölgede ise Birleşmiş Milletlere bağlı güvenlik güçleri yer alıyor. Lefkoşa, ikiye bölünmüş olması ile dünyadaki tek başkent.
Öncelikle söylemem gerekirse, beklentinin çok da yüksek olmaması gerekiyor. Şehirde geçirilecek bir günün fazla geleceğini düşünmekle birlikte yarım günün yeterli olacağını söyleyebilirim. Zaten gezilecek yerler yürüme mesafesinde.
Girne Kapısı: Şehre girerken bizi selamlayan, şehirden ayrılırken bizi yolcu eden Girne Kapısı, şehre girişi sağlayan 3 kapıdan birisi. Venedikliler tarafından 1567 yılında yapılan kapı, kenti saldırılara karşı korumak için yapılmış.
Venedik Sütunu: Gazimağusa’daki Salamis Antik Kenti’nden 1550 yılında getirildiği düşünülen 6 metrelik bu sütun, adayı ele geçirmenin bir sembolü olarak Venedikliler tarafından şehre getirilmiş. Girne Kapısı’ndan Girne Caddesi boyunca ilerlediğinizde direk karşınıza çıkacak olan yapı, şehre öylesine gelmişseniz dikkatinizi bile çekmeyecektir. (Örn: Samet ve Burak 🙂 )
Selimiye Cami (St. Sophia Katedrali): Lefkoşa’nın bana göre en görkemli yapısı. Lüzinyan döneminde 13. yüzyılda yapımına başlanıp, 14. yüzyılda tamamlanan katedral, Gotik mimariye sahip. Birçok kez yağmalanan yapı Osmanlılarla birlikte camiye çevrilmiş. Lefkoşa gezinizde kesinlikle ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.
Bedesten (St. Nicholas Kilisesi): Selimiye Cami’nin hemen yanında bulunan Bedesten, görülmesi gereken bir diğer eser. 12. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiş. Daha sonra adaya hakim olan medeniyetler tarafından çeşitli eklemeler, düzenlemeler yapılan kilise, Osmanlılar zamanında çarşı ve depo olarak kullanılmış.
Büyük Han: Adanın Osmanlıların eline geçmesiyle 1572 yılında yapılan Büyük Han, Kıbrıs’ın en büyük hanlarından biri. Tamamı taştan inşa edilen, 68 odadan oluşan handa soluklanabileceğiniz kafenin yanı sıra, Kıbrıs’a özgü hediyelik el işi, antika gibi eserlerin bulunduğu dükkanlar yer almakta.
Arap Ahmet Cami: Başkentteki bir diğer dini yapı olan cami, 1845 yılında bir kilise üzerine inşa edilmiş. Cami adını Kıbrıs’ın fethinde yer alan Osmanlı generallerinden biri olan Arap Ahmet Paşa’dan almış.
Derviş Paşa Konağı ve Etnografya Müzesi: Girip girmemekte tereddüt ettiğimiz, bilet gişesindeki görevlinin ısrarı üzerine girdiğimiz müze, tarihteki Kıbrıs yaşantısını gözler önüne sermekte. Müzenin bulunduğu konak, Kıbrıs’taki ilk Türk gazetesi olan “Zaman” gazetesini çıkaran, aynı zamanda konağın da sahibi olan Derviş Paşa’nın adıyla anılıyor.
Kumarcılar Hanı: Asıl adı “Kumari Han” olan Kumarcılar Han, tam net olmasa da 17. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş. Giriş kapısındaki Gotik kemer, yapının kalıntılar üzerine yapılmış olabileceğini düşündürmekte. 44 oda bulunan hanın içinde Büyük Han gibi bir kafe bulunuyor.
Mevlevi Tekke Müzesi: Girne Kapısı’nın güneydoğu cephesinde bulunan müze, 17. yüzyıl başlarında yapılmış. Kapalı olduğu için ziyaret edemediğimiz müzede Mevlevi giysileri, etnografik malzemeler gibi eserler sergilenmekte.
Belediye Pazarı (Bandabuliya): Kıbrıs’a özgü kıyafetlerin, sebze, meyve ve baharatların bulunabileceği pazar, Lefkoşa’nın ilk sebze çarşısı olma özelliğini taşıyor. 1932 yılında günümüzdeki şeklini alan pazarda ücretsiz Wi-fi de bulunmakta 🙂
Ermeni Kilisesi: Gotik tarzda yapılmış kilise, Osmanlıların adayı fethetmesiyle birlikte Ermeni Kilisesi haline çevrilmiş. 1963 yılında şehrin ikiye bölünmesinden sonra Ermeniler kiliseyi terk etmiş. Bu olay sonrasında harabeye dönüşen yapı, yakın geçmişte tekrar restore edilmiş.
Barbarlık Müzesi: Lefkoşa adına tek pişmanlığım bu müze. Çünkü saatlerine dikkat etmediğim için bu müzeyi göremedim. Müzenin içinde ne mi var? Burası, 1963 yılında Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarının sığındıkları banyoda katledildiği bina. Daha sonradan müze haline çevrilen binanın ziyaret saatlerini buraya eklemek istiyorum:
Yaz Dönemi
Perşembe Hariç 08:00 – 15:30
Perşembe Günleri ÖÖ: 08:00 – 13:00 / Ö:S:14:00 – 18:00
Kış Dönemi
Perşembe Hariç 08:00 – 15:30
Perşembe Günleri ÖÖ: 08:00 – 13:00 / Ö:S:14:00 – 17:00
Bu listenin haricinde adada birçok görülmeye değer dar sokak bulunmakta. Şehrin sokaklarını adımlarken ister istemez bu dar sokaklara rastlayabilirsiniz 🙂
Son olarak yazımın başlarında bahsettiğim sınırı görmek isteyenler Büyük Han tarafından Kurtbaba Sokak istikametinde ilerleyebilirler. Daha sonradan öğrendiğim kadarıyla “yeşil hat” bölgesine de girebiliyormuşuz 🙂 İlginç bir deneyim olabilir.
Lefkoşa’nın ardından Girne’ye doğru yolculuğumuz başladı.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Yorumlar
Cengiz
(3 Haziran 2018 - 19:12)Elinize sağlık, güzel paylaşım
Serdar
(3 Haziran 2018 - 19:26)Çok teşekkürler 🙂