Gezi Ekibimiz
Uzmanlıklarını yeni alan ve tatili değerlendirmeye çalışan Serdar Abi ile Ceyda Abla ve stajların arasında gezmek için vakit bulmaya çalışan benden oluşuyor. Ekibimizin vazgeçilmez üyesi Nagehan’ın da bizimle gelmesini çok isterdik; ama önemli sınavları olduğundan bu defa katılamadı.😞

Planlama
Serdar Abi tatil fırsatı bulmuşken tabi yeni yerler gezip görme fırsatını kaçıramazdı, beraber gidelim bari deyip araştırmaya koyulduk. Geziye ben Malatya’dan Serdar Abi ise Trabzon’dan katılacaktı. Kafamızda 5 günlük bir Ermenistan gezisi vardı; ama benim okuldan izin almam pek mümkün değildi, almış olsam bile vaktimin yarısı yollarda geçecekti. En son yurt içi bir gezi yapmaya karar kıldık biz de. Serdar Abi ve Ceyda Abla Ankara çevresinden geze geze ilerleyecekler sıra Kayseri’ye geldiğindeyse ben dahil olacaktım ve Kayseri’yi iki günde hızlıca gezecektik. Cuma akşamı onlar Kırşehir’den ben de Malatya’dan yola çıktım, Serdar Abi’lerin otobüsü yolda arıza yaptığı için birkaç saat arayla da olsa otogarda buluştuk. Otogarda servis uygulaması kalkmış durumda o nedenle ulaşımı belediye otobüsleri veya minibüslerle sağlayabiliyorsunuz. Biz de otobüsle kalacağımız Talaslıoğlu Hotel‘e doğru yola koyulduk ve güzel bir uyku çektik. Gezimiz toplamda iki gün sürecekti. İlk günü şehir merkezi ve merkeze yakın yerlere, ikinci günüyse şehrin dışında bulunan ve doğal güzellikleri olan yerlere ayırmaya karar verdik.✌️
İlk Gün – Kayseri’nin Yakın Çevresinde Gezilecek Yerler
Ağırnas Yeraltı Şehri
Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık (Bu arada otel konaklaması kahvaltı dahil gecelik 60 TL idi). Hemen havalimanına gidip arabamızı (Egea) kiraladık. Ardından ilk duraklarımız olan Mimar Sinan Evi ve Ağırnas Yeraltı Şehri’ni görmek üzere Ağırnas’a doğru yola koyulduk. Vardığımızda Serdar Abi’nin korktuğu başımıza geldi ki yeraltı şehri kapalıydı.😬

Mimar Sinan Evi
Girebileceğimiz bir yer arayıp bulamayınca da kapısından bakıp yine yakın mesafede olan Mimar Sinan Evi’ne gittik. Adından da anlaşılacağı üzere burası Osmanlı döneminin önemli isimlerinden olan Mimar Sinan’ın doğduğu evdi (Kayserili olduğunu bilmiyordum ben). Burası da kapalı olduğu için avlusunda fotoğraf çekmekle yetindik. Kapıya bırakılan numarayı aradık; ancak ulaşamadık. Bizi geri aradıklarında ise biz çoktan gezilecek yeni yerlerin peşine düşmüştük.😎

Kaniş Höyüğü
Tekrar şehir merkezine doğru ilerlerken yol üstünde Kaniş Höyüğü tabelasını görüp saptık. Burası hala kazılmakta olan bir arkeolojik alan. Tabeladan okuduğum kadarıyla gelen araştırmacılar buranın tepesinde tablet arayışına girmişler ve büyük iş gücü harcamalarına rağmen hiçbir şey bulamamışlar. Tam kazıyı durdurma kararı alacakken yükseltinin eteklerinde bir adet tablet bulunmuş. Bunun üzerine kazıya höyüğün eteklerinden devam etmişler ve bugüne kadar yaklaşık 1000 tane tablet bulmuşlar.

Tarihi alanlar telle çevrilmiş siz de yukarıdan bakabiliyorsunuz. Eminim müzede sergilenmek ve tarihe ışık tutmak üzere değerli şeyler çıkmıştır buradan; ama gezmeye değer mi bilemedim, yıkıntıdan ibaret yalnızca.
Ali Dağı Sarnıçlı Yeraltı Şehri
Kaniş Höyüğü’nden sonra gezimizin sıradaki durağı olan Ali Dağı Sarnıçlı Yeraltı Şehri’ne vardık. Burayı görebilmeyi beklerken yine kapalı olduğunu öğrendik. Kış şartlarından dolayı içi suyla dolmuş ve tehlike arz ediyormuş. Normalde bütün gezilerde şans yüzümüze gülerken bu defa Nagehan’ın ahını aldığımızdan olsa gerek gittiğimiz her yer kapalı çıkıyordu.😉

Ali Dağı
Tabi yılmayıp rotamızı hemen yanıbaşımızdaki Ali Dağı’na doğru çevirdik. Yolda yasak tabelaları olsa da biz gidebildiğimiz kadar arabayla tırmanmaya devam ettik. Tepeye vardığımızda serin ve güzel bir hava vardı, karşımızda eşsiz güzelliğiyle görünen Erciyes Dağı’nı seyrettik. Fotoğraflarımızı çekildikten sonra tekrar Talas’a doğru yola koyulduk.

Yaman Dede Kültür ve Sanat Evi
İlk olarak Yaman Dede Kültür ve Sanat Evi’ne uğradık. Yaman Dede 20. yüzyılda Talas’ta yaşamış bir tasavvuf şairi ve bilgin. Kayseri’nin önemli manevi değerlerinden biri olan Yaman Dede’nin evini, içindeki eşyalarla birlikte düzenleyip ziyarete açmışlar.

Bu nostaljik ev hepimizin çok hoşuna gitti, içindeki her eşyada ayrı bir emek ayrı bir güzellik vardı. Ve biz bilmesek de hatıralar da barındırıyorlardı elbette. Evi merakla dolaştıktan sonra gezimize devam ettik.

Amerikan Koleji
Talas’ta ikinci durağımız Amerikan Koleji oldu. Giriş kapısındaki güvenlik görevlisi içeriye girmemizi orada bizimle ilgileneceklerini söyledi. İçeriye girdikten sonra karşılaştığımız ve burada çalışan bir öğretmen bize tarihi yapıyı tanıttı, içini gezdirdi. İlk olarak misyonerlik faaliyetleri için 1800’lü yılların sonunda açılan okul belirli öğrencileri seçerek almış. Daha sonra bütün halka açılmış. 1967’de de eğitim faaliyetlerine son verilmiş. Bir süre milli sporcular için kamp yeri olarak kullanılmış. Günümüzde ise normal bir okul olarak değil, Kayseri’nin başarılı öğrencileri için ek bir eğitim yeri olarak kullanılıyormuş ve öğrenciler burada yatılı kalıyormuş. Normal derslerine ek olarak sosyal faaliyetlerde bulunup dil eğitimi vs. alıyorlarmış.

Talas Yeni Cami – Panaya Rum Kilisesi
Okulu gezdikten sonra aşağısında kalan Talas Yeni Camii’ne gittik. Burası II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılmış bir Rum kilisesi imiş ve eski adı “Talas Panaya Rum Kilisesi”. 1926’da I. Dünya Savaşı nedeniyle buradaki Rumlar göç etmiş ve kilise camiye çevrilmiş. Hala ibadete açık bir şekilde hizmet veriyor.

Talas Osmanlı Sokağı
Buradan sonra Talas Osmanlı Sokağı’na gidip şöyle bir etrafı turladık. Bir sürü eski ev var ve hemen hepsi otantik kafeler olarak kullanılıyor. Biz kışın gittiğimizden sakindi; ama yazın renkli ve kalabalık oluyormuş.

Geziye Ufak Bir Mola 🙂
Biz gezmeye devam ederken Serdar Abi’nin daha önceden birlikte çalıştığı Derya Abla bizi evine davet etti. (Burada dikkatimi çeken bir şeyden bahsetmek istiyorum bize mi öyle denk geldi bilmiyorum Kayseri’de asansörler çok gösterişli: Aynalar, yaldızlar, ışıklar… Hatta içinde müzik bile çalıyor, bana çok ilginç geldi😛) Biz de bir görüp çıkarız diye gittik; ama “Buraya kadar gelmişsiniz size ev mantısı yedirmeden yollamam.” diyen ablamız sağ olsun karnımızı doyurdu. Mantı deyince bol yoğurtlu bir yemek geliyor aklımıza ama Kayseri’de bunu böyle yapmıyorlar. Hafif sulu salçalı bir mantı; yoğurdu siz isteğinize göre ilave ediyorsunuz. Ana öğün olmaya aday ara öğünümüzü yedikten sonra şehir merkezinde gezilecek yerleri tamamlamak üzere tekrar yola çıktık. Son olarak akşam gezmesinde de şehir merkezini gezmeye karar verdik. Burada Selçuklu ve Osmanlı döneminden kalma tarihi birçok yapı var ve hepsi birbirine yakın konumlanmış. Yürüyerek tamamını gezebiliyorsunuz, kısaca onlardan da bahsedelim.
İlk Gün – Şehir Merkezinde Gezilecek Yerler
Selçuklu Müzesi
Şehir merkezinde ilk olarak Selçuklu Müzesi’ne girdik. Tarihi eserlerle donatılmış ortasında avlu bulunan bir müze. Selçuklu dönemini bilim, mimari, sanat, tıp vb. birçok alanda temsil edecek eserler var. Güzel yanlarından birisi de müzede teknolojiden çok güzel faydalanılmış, dokunmatik ekranları kurcalayarak tarihsel olaylar hakkında eğlenceli bir şekilde bilgi edinebiliyorsunuz. Hoş animasyonlar da hazırlanmış. Hatta hazırladıkları bir odada monitörler aracılığı ile bizim merkezde gezdiğimiz tarihi eserlerin tamamını da gezebiliyorsunuz.

Kurşunlu Cami
Selçuklu Müzesi’nden sonraki durağımız Kurşunlu Cami oldu. Buranın adı kubbesinin kurşun olmasından geliyormuş. En önemli özelliği ise Mimar Sinan’ın kendi memleketinde yaptığı eserler arasında günümüze ulaşan tek eser olması.🧐


Cumhuriyet Meydanı’ndan geçip gezmeye devam ediyoruz
Kapalı Çarşı
Kayseri’deki Kapalı Çarşı,İstanbul’daki meşhur Kapalı Çarşı’dan sonra Osmanlı döneminden kalan en büyük kapalı çarşı. İçinde genelde yöresel ürünler satılıyor. Baharat, çemen, peynir kokuları burnumuza çalınıyor girer girmez. Çarşı gerçekten çok büyük. Üstelik bazı esnaflar orijinal çarşının bittiği yerlerden de tavanı örterek çarşıyı devam ettirmiş. Ee sonuçta burası Kayseri…🤷♂️


Milli Mücadele Müzesi
Giriş ücreti 2 TL olan müze, aslında eski Kayseri Lisesi. 1893 yılından beri ayakta duran liseden politikacılardan sanatçılara pek çok ünlü isim mezun olmuş. Burada savaşı anlatan güzel resimler, maketler ve canlandırmalar var. Aynı zamanda Kayseri Lisesi’nden mezun olan önemli isimlerin balmumu heykelleri mevcut.


Alaca Kümbet
Yol üzerinde Alaca Kümbet’e uğradık. Burası kesme taştan yapılma, Selçuklu döneminden kalma bir tarihi eser.

Atatürk Evi
Atatürk 1919 yılında Kayseri’de bulunduğu zaman bu eski Kayseri evinde misafir kalmış. 1983 yılında Atatürk Müzesi haline getirilmiş. İçinde Atatürk’ün Kayseri’de çekilmiş fotoğrafları ve çeşitli eşyaları sergilenmekte. Giriş ücretsiz.

Hunat Hatun Külliyesi
Hunat Hatun Külliyesi cami, medrese, kümbet ve hamamdan oluşan Selçuklu döneminden kalma önemli bir eser. Tarihi dokusu yıpranmış olsa da motifleri oldukça güzeldi.

Kayseri Kalesi
Şehrin merkezinde bulunan kale duvarları halen restore ediliyordu. Buradaki dış kale surları Roma İmparatoru III. Gordianus tarafından MS 242 yılında inşa edilmiş. İç kale surları ise Bizans İmparatoru Justiniaus tarafından 4. yy’da yaptırılmış.

Eski Kayseri Evleri
Son olarak arabayla biraz yol katederek Eski Kayseri Evleri’ni görmeye gittik. Birkaç sokağa dağılmış halde bulunan tarihi evlerin çoğu iki katlı ve taştan inşa edilmiş. Restore edilmiş olanlar tıpkı Talas’taki gibi kafe ve restoran olarak kullanılıyor.

İlk Gün Akşam Yemeğimiz
İlk günkü gezimizi sonlandırmış olduk ve akşam yemeği yemek üzere Serdar Abi’nin arkadaşları ile buluşup Gültepe Elmacıoğlu Restoran’a gittik. Gelmişken yöresel bir şeyler denemek üzere hepimiz yağlama sipariş ettik. Ben ilk defa tattım burada. Yağlama dediğimiz de yufkanın üzerine pişmiş kıyma karışımı sürülüyor ve pizza dilimleri gibi kesilip üst üste istifleniyor yanında yoğurtla birlikte servis ediliyor.

Çatalla köşesinden tutup kıvırarak hiçbir yerinizi kirletmeden artistik yeme yöntemleri olsa da biz nasıl biliyorsak öyle giriştik.😜
Tadı güzeldi ve porsiyonları doyurucuydu. Bu arada yağlama restoranlarda geç saate kadar kalmıyor akşam 7’den sonra falan sipariş verirseniz “ne yazık ki kalmadı” cevabını alabilirsiniz. Yemek istiyorsanız ya erken gidin ya da telefonla arayıp siparişinizi ayırttırın.
İlk Günün Akşam Gezmesi
Yemekten sonra da akşam muhabbet ederiz diye oturacak yer arayışına giriştik. Birkaç başarısız denemeden sonra (mekanlar çok kalabalık ve duman altıydı) Teras Kafe’de bir yer bulup oturduk. Canlı müzik eşliğinde muhabbet edip kahvelerimizi yudumladık. Tabi yine bir o masada bir bu masada oturduk yer beğenemeyip. En son oturduğumuz masada da fanlı soba ağzımıza ağzımıza üfürüyordu. Sobanın önüne dönüşümlü oturmayı teklif ettiğimde Serdar Abi “yok yok ben rahatım” dese de vücudunda ikinci derece yanıklar oluştuğuna bahse varım.😅
İlk günümüzü dolu dolu geçirdikten sonra hep beraber otele geçtik ve hemen uyuduk.😴
İkinci Gün – Kayseri’nin Çevresi ve Doğal Güzellikleri
İkinci günümüz benim daha çok sevdiğim kısım, çünkü sıra doğal güzelliklere geldi 😀 Sabah erkenden kalkıp otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra önceki gün Ali Dağı’ndan izleyip hayran kaldığımız Erciyes’in yolunu tuttuk. Serdar Abi’nin muhteşem müzikleri eşliğinde bembeyaz karlar içinde ilerledik.
Erciyes Dağı
Kayak merkezine vardığımızda ilk girişten saptık ve yukarıya çıkmak için teleferik ücretlerini sorduk. Burada teleferik yoktu. Ben telesiyej’le çıkmayı hayal etmiştim ama yayaların sadece “Tekir Kapı”daki teleferiklere binebileceğini söylediler. Telesiyejleri sadece kayakçılar kullanabiliyor. Biz de Tekir Kapı’ya gidip tek seferlik biletlerimizi aldık. Teleferik ücretleri aşağıda…

Teleferik için bilet aldıktan sonra sadece yukarı çıkarken bilet okutuyorsunuz inerken direkt binebiliyorsunuz. Biz teleferikle yukarı çıkarken altımızda kayanıyla, düşeniyle, yuvarlananıyla kayakçıları izledik.

Ben açık telesiyejden ayaklarımı sallayamadığıma üzülüyordum ki havanın gittikçe soğumasıyla “İyi ki almıyorlarmış bizi ona.” dedim 😀 .Tepede akciğerlerimizi tertemiz dağ havasıyla doldurduk, bol bol fotoğraf çekildik. Kayakçıları da izledikten sonra tekrardan aşağıya indik.

Gitmeden birkaç dükkana fiyat da sorduk. Genel olarak kayak takımını günlük 100 lira civarında bir ücret ödeyerek kiralayabiliyosunuz.

Fotoğrafını çektiğim bir fiyat tarifesi yukarıdaki fotoğraftaki gibiydi. Tam takım olarak 50 liraya kiralayan dükkanlar da vardı. Kayağa baya heveslensek de gezi programımızı aksatmamak adına yeni yerler keşfetmek üzere yola çıktık.

Kapuzbaşı Şelaleleri
Sıradaki durağımız meşhur Kapuzbaşı Şelaleleri’ydi. Müzik ve güzel yol manzaraları eşliğinde sosyal tesise vardık. Ha bu arada kışın gezmenin bir güzel yanı da işletmelerin kapalı olması ve hiçbir ücret ödememeniz. Aynı zamanda sizden başka kimsenin olmaması diyebiliriz. Şelalelerin altında küçük bir gökkuşağı oluşmuştu onu fotoğraflamaya uğraştık biraz.

Bu şelaleleri değişik kılan da, hani bir akarsunun devamı şeklinde değil de kayanın içi tamamen su dolu da siz tepesini delmişsiniz o fışkırıyor gibi görünmesiydi. Biraz daha ileriye gittiğimizde de diğer üçünden farklı olan Elif şelalesi karşımıza çıktı. Burada da inekler ve buzağılar eşliğinde manzaranın ve şırıltının tadını çıkardık.

Burayı da gezilen yerlerimize ekledikten sonra çevredeki diğer Kapuzbaşı Güney Şelalesi’ni görmeye gittik (Ee Serdar Abi ile gezince şelaleler torpilli oluyor birazcık 😀 ). Bu şelale biraz yüksekte kalıyordu arabayla yanına gittik, Serdar Abi’yle Ceyda Abla arabada beklerken ben yukarı tırmanıp şelalenin fotoğraflarını çektim.

Derebağ Şelalesi
Kapuzbaşı Şelaleleri’nden sonra Derebağ Şelalesi’ne doğru yola koyulduk. Buranın çevresi mesire alanı şeklindeydi. Hava buz gibi olsa da yılmadan yıkılmadan buraya da çıktık.

Sultan Sazlığı
Derebağ Şelalesi’nden sonra yapacaklarımız konusunda programımız net değildi. Birkaç yerde Yılkı atlarından bahsedildiğini duyunca nasıl görebileceğimizi araştırmaya başladık ve belki bir bir umut deyip Sultan Sazlığı’nın yolunu tuttuk. Buralarda gözlendiği söyleniyordu ama sonuçta vahşi atlar ne zaman nerede olacakları belli olmuyor. Sultan Sazlığı’na varıp arabamızı park ettik. Görevliye yılkı atlarını sorduğumuzda şu an burada olmadıklarını söyledi. Biz yine de bilet alıp içeriye girmeyi tercih ettik (Ücreti tam hatırlamıyorum ama 5 TL civarıydı). Hava çok soğuk olduğundan sazlık biraz ölü gibiydi. Ona rağmen güzeldi, sazlıkların arasındaki ahşap köprüde yürüyüp sonunda kuş gözlem evlerine varıyorsunuz. Yol boyunca görünen Erciyes manzarası da bizim çok hoşumuza gitti. Hatta Erciyes’i sazlıklara tam ortalamak için bir sürü fotoğraf çektik.

Yolda ilerlerken sazlıkların arasındaki hışırtıları takip edince değişik bir hayvan gözüme takıldı. Ben su samuru gördüm diye sevinirken sonradan fare olduğunu fark ettim. Ortama baya uyum sağlamıştı, çok da iyi yüzüyordu.👌
Soğanlı Vadisi
Yürüyüşümüzü tamamladıktan sonra gezimizin son durağı olan Soğanlı Vadisi’ne çevirdik rotamızı. Burası pek duyulmamış olsa da tıpkı Ürgüp gibi bir yer. Peribacaları gibi doğal oluşumlar var. İnsanlar içlerini oyup buraları evlere dönüştürmüşler ve birçoğu bir araya gelip köyler oluşturmuş. Nedenini tam olarak öğrenemesem de açılan delikler sonradan kapatılmaya çalışılmış çoğu yerde. Bazılarında güvercin besleyenler varmış o nedenle deliklerini örüyorlarmış.

Aynı zamanda bu köyde 12. yüzyıl civarından kalma birçok kilise bulunuyor. İçindeki duvarlarda çeşitli figürler çizilip boyanmış. İlgi çekici ve gezilmesi gereken bir yer; ancak pek fazla önemsenmemiş ve yeterince korunamamış.

Kiliselerin ve evlerin çoğunu gezdik, dev taş kütlelerini yontarak tek parçadan oluşan evler yapmışlar resmen evin kirişi de rafları da yatacak yerler de her şey tek parça. Vadi’ye giriş 7 TL. Müze kart da geçerli.
Hava kararmaya yakın gezimizi tamamlayıp tekrar arabaya geçtik. Dönüşte gün batımı bizi çok şaşırttı. Güneş bulutları adeta yalayarak batarken üzerimizde lav tabakası varmış gibi görünüyordu.⛅️

İkinci Gün Akşam Yemeğimiz ve Hediyeliklerimiz
Kurt gibi acıkmış olduğumuzdan hemen bir restorana gidip yemek yedik. Burada hepsinden tatmak adına farklı yemekler söyledik. Sonrasında Serdar Abi’nin kuzenine geçip akşam çaylarımızı içtik. Saat fazla geç olmadan tekrar dışarı çıkıp Şahin marka hediyelik pastırmalarımızı aldık. Sonrasında da otogara geçtik. Ben buradan Malatya’ya gidip sabah yoklamasına yetişecektim😞. Serdar Abi ve Ceyda Abla ise tatilin geri kalan kısmını değerlendirmek üzere İstanbul’a uçacaklardı. Tekrar bir araya gelmiş olmanın sevinci yavaş yavaş yerini ayrılık hüznüne bıraktı. Böylece bir gezimiz daha son buldu.

Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Yorumlar
Ceyda
(22 Mart 2019 - 14:56)Ellerine sağlık Masum, çok güzel ve çok kapsamlı bir yazı olmuş 😀 Kayseri gezimizle ilgili önemli gördüğüm birkaç noktadan ben de bahsedeyim. İlki konaklamayla ilgili olacak. Talaslıoğlu Hotel’de konaklayan bireyler otel kurallara riayet etmedikleri için odalarda sigara içiyorlar ve gece uyurken bile yan odalardan veya koridordan bir şekilde odaya sigara kokusu geliyor. Bu nedenle özellikle benim gibi alerjisi olan bireylerin uyumayı bir kenara bırak nefes alması zorlaşıyor. Kayseri’ye gidecekleri bu konuda uyarmış olalım. İkincisi Kayseri akşamları çok soğuk oluyor. Kışın ziyaret edecekseniz sıkı sıkı giyinmekte fayda var. Yoksa benim gibi alışık değilseniz donabilirsiniz. Üçüncü olarak da Ali Dağı’yla ilgili ufak bir anı paylaşacağım. Ali Dağ’dan inerken Orman Bölge Müdürlüğü’nün görevlisi yolumuzu kesti; çünkü normalde dağa tırmanmak yasaktı; ama biz bir şekilde tırmanmıştık. Görevli bize ya rüşvet verin ya da türkü söyleyin demişti. Neyse ki şakaymış da türkü söylemekten son anda yırtmıştık 😀 Tekrar yazı için çok teşekkürler… Kayseri’ye gidecekler için faydalı bir yazı olacağını düşünüyorum 😀