Lviv’de geçirdiğimiz üç gün, bizi oranın yerlisi gibi yapmıştı. Gezdiğimiz sokaklar tekrarlamaya başlamıştı. Hatta, kafelerde takılacak kadar vakit buluyorduk. Bu benim gezilerim için şaşırtıcı bir durum 🙂 E bu kadar boşluk, şehri değiştirmenin vaktinin geldiği demekti. Yeni hedefimiz, yaklaşık 12 saatlik tren yolculuğunun ardından gezimizin son ayağı olan Odessa oldu.
Odessa, Ukrayna’nın 4. büyük şehri. Popülerlik anlamında ise Kiev ve Lviv’den sonra gelmekte. Karadeniz sahilinde yer alması ile ülkenin en önemli deniz limanı konumunda. Turistik açıdan çok zengin olmasa da, plajları ve gece kulüpleri ile ün yapmış bir şehir. Ama biz ne yaptık? Sadece gezdik 🙂 O zaman gezilecek yerleri listelemeye başlayayım.
Odessa Gezilecek Yerler
Deribasovskaya Caddesi: İsmini şehrin kurulmasına yardım eden, Rus hizmetindeki askeri bir İspanyol subay Jose de Ribas‘tan alan cadde Odessa’nın en kalabalık, en hareketli noktası. Arnavut kaldırımlarıyla donatılmış, trafiğe kapalı olan caddede birçok kafe ve restoran bulunmakta. Bizim bulunduğumuz hafta sonunun özelliği neydi bilmiyoruz ama, motorcuların istilası altındaydı 🙂 Caddenin sonunda ise en ünlü park olan ‘City Garden’ ve ‘Katedral Meydanı’ sizi bekliyor.
Spaso-Preobrazhensky Cathedral (Transfiguration Cathedral): İçinde bulunduğu meydana da adını veren katedralin yapımına 18. yüzyılın sonlarında başlanmış. Orjinal yapısı Sovyetler tarafından tahrip edilen, 1999’da yapımına tekrar başlanan katedralin beyazlara bürünmüş iç mimarisi, ziyaretçilerini etkilemeyi başarıyor. Zamanın Odessa valisi prens Mikhail Vorontsov ve eşinin bedenleri bu katedralde yakılmış. Aynı prensin anıtına da meydanda rastlamak mümkün.
Odessa Passage: Deribasovskaya Caddesi’nde bulunan bu pasaj 4 kattan oluşuyor. Zemin katında butikler ve hediyelik eşya dükkanları, 3. katında ise bir otel bulunuyor. Pasajın ilgi çeken bir diğer noktası ise göz alıcı heykelleri. Güzel fotoğraflar için uygun bir ziyaret noktası olabilir.
Lviv Handmade Chocolate: Yine aynı caddede, pasajın bulunduğu bölümde yer alan kafe/imalathane, Lviv’dekinin bir şubesi. Yorgunluğunuzu atabileceğiniz, el yapımı çikolataların haricinde çeşit çeşit çayları da deneyebileceğiniz nezih bir mekan.
Primorsky Bulvarı: Burası da Odessa’nın bir diğer ünlü bölgesi. Potemkin Merdivenleri’nin de yer aldığı bulvarın bir ucu Belvedere Kolonları’na, diğer ucu ise belediye binasına açılıyor.
Potemkin Merdivenleri: Bu merdivenler için Odessa’nın sembolü diyebiliriz. 1925 yapımı ‘Potemkin Zırhlısı’ filmindeki bir sahnesi ile ün kazanan Potemkin Merdivenleri, 192 basamaktan oluşuyor. Odessa Limanı’na açılan merdivenlerin 8 tanesi liman genişletilirken kumlar altında kaybolmuş. Bizim bulunduğumuz tarihte, bir kısmı restore haldeydi. Bu da güzelliğine gölge düşürmüş. Merdivenlerin bir de ilginç özelliği bulunmakta. Aşağıdan bakıldığında sadece merdivenler, yukarıdan bakıldığındaysa merdivenlerin arasındaki boşluklar görülüyor. Açınızı ayarlayabilirseniz tabi 🙂
Richelieu Dükü Anıtı: Primorsky Bulvarı ve Potemkin Merdivenleri arasındaki konumuyla kolay ulaşılabilir bir noktada olan anıt, şehrin bilinen ilk anıtı. Aslında Richelieu Dükü Armand-Emmanuel du Plessis’e ait. Kişiyi önemli kılan ise, zamanın küçük bir köyü olan Odessa’yı modern bir kente dönüştürmesi. Aynı zamanda Odessa valiliği yapmış bu arkadaş.
Vorontsov Sarayı ve Belvedere Kolonları: Primorsky Bulvarı’nın sonunda yer alan saray Vorontsov ailesi için inşa edilen 3 saraydan biri. 1827-1830 yılları arasında tamamlanan yapının mimarı aynı zamanda Potemkin Merdivenleri’nin de mimarı. Sarayın karşısında Belvedere Kolonları bulunuyor. Eski Yunan döneminden kalma izlenimi veren kolonlar sarayla aynı dönemde inşa edilmiş.
Corner of Old Odessa: Saray ve kolonların hemen yanındaki köprüden ulaşılan bölgeye ‘Eski Odessa Korneri’ denmekte. Burası geçmişteki Odessa’nın izlerini taşıyor. 19. yüzyılın ortalarına dair fikir veren bölge, yeni evlenen çiftler için fotoğraf çekilme mekanı. Bu arada bu bölgeye ulaşmak için kullanılan Tyoschin Köprüsü aşıkların köprüsü olarak kullanılıyor 🙂 Buraya kilitlerini takan çiftler, birbirlerine bağlılık sözü veriyorlar. Hâl böyle olunca, köprü kilitle dolmasın diye kalpten bir yapı oluşturmuşlar. Gerçi çiftler onu da doldurmuş 😀
Shah’s Palace: Normal bir gezi listesinde çok rastlayamayacağınız bu binayı buraya koyma sebebim çocuklar 🙂 Orada bulunduğumuz sürede, çocukların öğretmenleri eşliğinde yapıyı çizdiklerini gördük. Çok hoşuma gittiği için koymak istedim. Gotik mimaride yapılan saray, tahttan indirilen İran şahı Muhammed Ali Şah Kaçar’a kiralanmış. Bu sebepten dolayı da Şah’ın Sarayı denmiş.
Portakal Anıtı: Bu anıtın ilginç bir hikayesi var. Efsaneye göre; 18. yüzyıl sonlarında şehrin kalkınması liman inşasına bağlıymış. Ancak İmparator Paul’un ödeneği kesmesi üzerine halk toplanıp St. Petersburg’a 3000 portakal göndermiş. Bunun üzerine kral tavrından vazgeçip limanın inşası için para vermiş. Böylece Odessa kurtulmuş! 🙂 Anıtın üstünde de portakal içinde İmparator Paul ve Odessa’nın 3 önemli binası bulunmakta: Opera Binası, Spaso- Preobrazhensky Cathedral ve Vorontsov Sarayı Kolonları.
Opera Binası: Adı geçmişken ünlü opera binasından bahsedeyim. Belki de listenin en başlarında yer alması gerekirken, kendime göre yaptığım rotadan dolayı buralarda kendine yer buldu 🙂 Viyana Barok stilindeki bina 1887 yılında son haliyle açılmış. Zamanı olanların bir gösteri izlemesini tavsiye ederim. Bu arada söylenene göre, bu opera binasına günlük kıyafetlerle girilmiyormuş. Biz Lviv’dekine şortla girmiştik 😀
The Cannon of the Tiger Frigate: Primorsky Bulvarı’nın başında yer alan bölgede belediye binası, en büyük Rus şairi Aleksandr Puşkin’in anıtı ve bir top bulunmakta. Bu topun şöyle bir hikayesi var: Şehri ele geçirmeye gelen 350 topa sahip İngiliz ve Fransız filosuna karşılık, kıyı şeridinde 4 topluk bir savunma varmış. İngiliz Fırkateyni Tiger batırılmış ama gemideki toplar kurtarılmış. 1854 yılındaki olaydan 50 yıl sonra, olayları hatırlamak adına top bölgedeki yerini almış.
Odessa Limanı: Potemkin Merdivenleri’nin bitiminde yer alan Odessa Limanı, şehrin dış dünyaya açılan kapısı durumunda. Altın Çocuk Anıtı, Denizci Eşi Anıtı, Hotel Odessa, St. Nicholas Kilisesi ve uzaklarda görebildiğimiz Vorontsov Deniz Feneri ile gezilecek yerler listesinde yerini alıyor.
Tarasa Shevchenka Park: Burası şehir merkezinin doğusunda kalan büyük bir park. Vakti olanların gezmesini tavsiye ettiğim parkta, spikerli oyuncak araba yarışına denk geldik 🙂 Parkın ana ilgi çekici yönü ise denizcilere adanan anıt. Ve bu anıtın başında nöbet tutan genç denizciler. Yine şansımıza, denizci kardeşlerimizin nöbet değişiminde de oradaydık 🙂
Arkadia Plajı: Odessa’da yaz diyince akla gelen mekan Arkadia Plajı. Burada bulunan uzuuun plaj, kafe, restoran ve gece klüpleri bölgeyi cazibe merkezi haline getirmiş durumda.
Al Salam Cami: Uzun bir aradan sonra cami görmek ne büyük mutluluk 🙂 2001 yılında hizmete giren caminin ilginç bir mimarisi bulunuyor.
Cathedral Of Great Martyr And Healers Panteleimon: Tren istasyonundan çıkar çıkmaz gördüğümüz katedral 1835 yılında yapılmış. Büyük kubbeleri ilgi çekici bir yapı.
Odessa Tren İstasyonu: Kapanışı şehirde gördüğümüz ilk bina ile yapayım. Doğu Avrupa’da gördüğümüz şekliyle, tren istasyonu binalarına çok önem veriyorlar. Her birinin mimarisi ayrı güzel.
Bu arada vakti olanlar için şehir dışında Akkerman Kalesi görülebilecek yerlerden biri.
Odessa haritamı da buraya ekleyeyim.
Artık veda zamanı. Dokuz gün süren Ukrayna – Belarus gezimiz Odessa yazımla son buldu.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel