Erken uyanmanın beni rahatsız etmediği zamanlardır gezdiğim günler. Hatta o günlerde erken kalkmak için elimden geleni yapar, zaman kaybı olmamasına dikkat ederim. İşte böyle zamanlardan biriydi Gökçeada gezisi. Çanakkale merkezinde konakladığımız için feribotu 2 kez kullanmamız gerekiyordu. Sabah saatlerinde iskele etrafındaki trafiği görünce de en erken seferi kullanmak mantıklı gelmişti.
Çanakkale Feribot İskelesi’ne vardığımızda biletlerimizi Eceabat’a değil, Gökçeada’ya alacağımızı söyledik. Bu kısmı, konuya dikkat çekmek için yazıyorum. Böylece Kabatepe’den Gökçeada’ya gidişte bilet almanız gerekmiyor. Aynı biletle 2 feribota da binebiliyorsunuz. Ayrıca aynı gün geri dönüş yapacaksanız da bu bileti kullanabiliyorsunuz. Çanakkale Belediyesi’ne bu hizmeti için teşekkürler 🙂 Bir de yaz aylarında adaya direk olarak Çanakkale’den deniz otobüsü seferleri bulunmakta.
Çanakkale – Gökçeada seferleri için tıklayın.
Artık gezi kısmına geçeyim…
Daha adaya varmadan Bozcaada’yla farklılıklar gözümüze çarpmaya başladı. Bozcaada’da bizi karşılayan yerleşim bölgesi ve kale, yerini sadece limana bırakmıştı. Feribottan bakıldığında terkedilmiş gibi bir görünümü vardı. Gerçi adaya ayak bastığımızda da düşüncemiz değişmedi. Adanın merkezi yaklaşık 5 kilometre içerdeydi.
Merkezi pas geçerek ilk hedefimiz Zeytinliköy’e ulaştık. Burası eski bir Rum köyü. Zamanında adanın en popüler yerlerinden biri olan köy, günümüzde de en fazla ziyaret edilen noktaların başında geliyor. Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos’un da doğmuş olduğu köy, koruma altındaki 4 köyden biri. Buradaki Agios Georgios Kilisesi adanın en eski kilisesi. Köyde ayrıca dibek kahvesiyle ünlenmiş Madam’ın Yeri ve tatlılarıyla ün yapmış Barba Hristo’nun yeri bulunmakta.
Zeytin ağaçları eşliğindeki yoldan ayrılarak bir başka Rum köyü Tepeköy’e yöneldik. Buraya uğramadan önce ise hedefimizde Çınaraltı vardı. Köye gelmeden hemen önce sağdan devam edildiğinde ulaşılan yer aslında bir piknik alanı. Ama burayı daha da özel kılan isminden de anlaşılacağı üzere buradaki çınar ağacı. Yaklaşık 625 yaşında bu koca ağaç! Kaç kişiyi gölgesinde ferahlattı kim bilir…Buranın bir diğer özelliği ise, göz zevkinize hitap edecek manzarası. Manzara her ne kadar güzel olsa da aynı zamanda iç acıtıcı. Çünkü karşıda görülen, hemen dibimizde diyebileceğimiz Semadirek adası Yunanistan’a ait…
Tepeköy’e gelecek olursak, köy volkanik Aya Dimitri tepesinin yamacına kurulmuş bir yerleşim yeri. Evangelismos Teotoku Kilisesi köyün tek kilisesi konumunda. Zeytinliköy’e kıyasla oldukça sakin ve az ziyaretçi alıyor desem yanılmış olmam sanırım. Ancak her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde düzenlenen Meryem Ana Panayırı’nda ada dolup taşıyormuş.
Adadaki batıya doğru turumuzda bizi karşılayan Şahinkaya Köyü, adanın ilk iskan köyü. Benim de memleketim olan Trabzon’un Şahinkaya Köyü 1960lı yıllarda buraya yerleştirilmiş. Birçoğunun buradan da göç ettiğini bilsem de hemşehrilerimizin burada yaşadığını bilmek güzel 😊
Şahinkaya Köyü’nün hemen yanındaki köy ise bir Rum köyü olan Dereköy. Bir zamanlar Türkiye sınırlarındaki en büyük köy olarak kayıtlara giren Dereköy, günümüzde kaderine bırakılmış ve kısmen terk edilmiş durumda. Son zamanlarda eski ev sahiplerinin adaya geri dönmesi ve yıpranmış binaların satılmasıyla önceki popülerliğine geri dönmeye başlamış.
Bu kadar köy gezdikten sonra biraz da deniz sefası zamanı. Rotamızın bizi götürdüğü ilk durak adanın güneybatısında kalan Uğurlu Plajı ve Saklı Liman. Bozcaada’daki Ayazma Plajı soğukluğu ve güzelliği beklemeyin ama, burada da orada olmayan bir şey var… Keçiler! 😊 Korkmayın, tamamen zararsızlar. Sadece verdiğiniz ikramı geri çevirmiyorlar 😊
Adanın batısından doğusuna doğru geldiğimizde ikinci denize girme noktamıza ulaştık. Burası az önce bahsettiğim Şahinkaya Köyü’ndeki Trabzonlulardan ismini almış Laz Koyu. Ama Trabzon’da laz yok ki? Ya da yok denecek kadar azdır. Koyun ismi yanlış bilinen bir duruma kurban gitmiş gözüküyor 😝 Neyse konumuza dönelim. Gökçeada’nın güney kıyısında yer alan küçük bir koy burası. Rüzgardan fazla etkilenmemesi sebebiyle durgun bir denize sahip. Ancak küçüklüğünden kaynaklı biraz kalabalık olabiliyor.
Deniz kenarından virajlı yollar eşliğinde, doğuya doğru olan ada yolculuğumuzda yeni durağımız adanın en ünlü plajı olan Aydıncık Plajı. Günübirlik tesise sahip tek plaj olan Aydıncık, 1200 metre uzunluğunda kumsalı ve rüzgar sörfüne uygun yapısı ile tercih edilen bir sahil. Yaz aylarında minibüs seferlerinin de mevcut olduğunu ekleyeyim.
Plajın hemen yanında ise Tuz Gölü yer alıyor. Evet, bildiğiniz tuz tabakasıyla kaplı bir göl. Ben sadece İç Anadolu’da var sanıyordum. 😊 Adanın ve bölgedeki kuşların tuz ihtiyacını gideren gölden çıkan çamur ise bazı hastalıklara iyi geliyormuş. Bölgede çamuru vücuduna süren insanları görmeniz mümkün.
Güneyi bırakıp ters istikamette kuzeye doğru yöneldik. Ulaştığımız yer koruma altındaki bir diğer köy olan Bademli köyü. Yüksek bir tepeye kurulu ve çok güzel bir manzaraya sahip. Çınaraltı’ndan gördüğümüz Semadirek Adası manzarası burada da karşımızda. Ayrıca Yeni Bademli ve başka bir tepeye kurulu Kaleköy de açıdaki diğer bölgeler.
O kadar güneyde denize girdik, bir kere de kuzeyde girerek kapanışı yapalım istedik. Kuzeyde araçla rahatlıkla ulaşılabilecek tek koy Yıldız Koyu. Taşlık bir sahili var. Genelde rüzgarlı olduğu söylenen koya bizim gibi durgun bir vakitte denk gelirseniz şanslısınız. Denizin ortasına yerleştirilen yüzen iskelenin iyi bir fikir olduğunu söyleyeyim. 😊
Köylerle ve koylarla dolu gezimizin ardından Gökçeada merkezine geldik. Ada merkezi Bozcaada gibi şenlik değil. Pek bir esprisi yok. Banka işlemlerinizi yapabileceğiniz, hediyelik eşya alabileceğiniz bir merkez diyebilirim. Buradan dibek kahvesi ve zeytinyağı alarak adaya veda ettik.
Gökçeada hakkında söyleyebileceğim birkaç nokta daha var:
– Adada bir tane benzin istasyonu bulunuyor. O yüzden deponuzu doldurmanızda fayda var.
– Adada şubesi bulunan bankalar Ziraat Bankası, İş Bankası ve Halk Bankası.
– Toplu taşıma belli yerlere belli zamanlarda var. Araçsız geleceksiniz bu durumu göz önünde bulundurun.
– Kuzu Limanı’nın hemen yakınlarında Peynir Kayalıkları denilen ilginç oluşumlar var. Kuzu Limanı ya da Kaleköy’deki balıkçılarla anlaşıp oraya ulaşmak mümkünmüş. Zamanımız olmadığı için biz gidemedik.
Son söz olarak Gökçeada, yüksek potansiyeline rağmen, Bozcaada’nın çok gerisinde kalmış maalesef. Umarım gereken ilgi gösterilir, hak ettiği değer verilir.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel
Yorumlar
gökçeada
(12 Ağustos 2017 - 17:55)Gökçeada için hazırlanmış güzel bir blog yazısı olmuş. Adamızın tanıtımına katkılarınız için teşekkür ederim.
Serdar
(12 Ağustos 2017 - 19:02)Ben de güzel yorumunuz için teşekkür ederim 🙂
ozgun14
(12 Temmuz 2022 - 22:55)kankamın blogundan kendime gezi rotası oluşturmak da varmış. eskiden dahil olurduk artık uzaktan yararlanıyoruz. eline sağlık godim. çok güzel olmuş. bisikletle gidip 2 günde gezmeyi planlıyoruz bakalım nasıl olacak.
Serdar
(17 Temmuz 2022 - 18:49)çok sevindim godim, inşallah faydalı olmuştur 🙂