İstanbul’un Anadolu Yakasında Küçük Bir Gezi

Başlangıç Noktamız

İstanbul’daki son günümüzde Anadolu yakasını gezme kararı almıştık. Ancak bütün gezi boyunca o kadar yorulmuşuz ki… Normalde sabahın erken saatlerinde yürüyüşe başlayan bizler, öğle vakti saat 12’de Kadıköy’de buluşabildik. Bendeniz saat 10.30’da Bakırköy’den Turyol’un motoruyla Avrupa’dan Anadolu yakasına geçerken; Gezmek güzel şey Serdar yorgunluk morgunluk dinlemeden sabahın erken saatlerinde yola koyulmuş, Sultan Ahmet Cami, Ayasofya Cami ve Topkapı Sarayı’nın bulunduğu bölgeyi gezmişti. Durum böyle olunca, Kadıköy’e Serdar’dan daha önce varmış oldum. Ben de Serdar gelene kadar sırt çantamı emanetçiye bıraktım, Kadıköy’de yürüyüş yaptım, ailem için hediyeler satın aldım. Serdar gelince de Kadıköy sahilinde buluştuk, Moda’ya doğru yola koyulduk.

Kıtalar arasında deniz yolculuğu yaparken 😀

Moda Sahili

Kadıköy İskele’den Moda’ya doğru yürürken mevsimin etkilerini de görebiliyorduk. Yazın burası cıvıl cıvıl oluyormuş, biz kışın gittiğimiz için pek bir durgundu. Burada Arap aileyle karşılaştık. Yol tarifi sormak için bizi durdular. Serdar, Kadıköy’e nasıl gidebileceklerini anlattı. Ardından deniz kenarında biraz yürüdük, yolumuzu Barış Manço Müzesi’ne çevirdik.

Moda Sahili

Barış Manço Müzesi

Çocukluğunda Barış Manço’nun 7’den 77’ye adlı tv programını seyreden, gençliğinde ise Barış Manço şarkılarını gitarda çalıp söyleyen bendeniz için bu müze çok fazla anlam taşıyor. Barış Manço’nun ölmeden önce ailesiyle birlikte yaşadığı, 7’den 77’ye tv programını sunduğu, 80 ve 90’lı yıllarda doğanların Moda 81300 denilince akıllarına gelen yer olan bu muhteşem köşk, 1898 – 1900 yılları arasında Mr. Dawson tarafından Pepe Kalfa’ya inşa ettirilmiş. Aslında köşkün aynısından bir tane daha varmış; çünkü Mr. Dawson birini kendi, diğerini oğlu için inşa ettirmiş. Baba oğul burada çok uzun süre yaşamadan satıp İngiltere’ye geri dönmüşler. Daha sonra pek çok kez el değiştirse de Mr. Dawson’un evinin son sahibi Barış Manço olmuş. Diğer köşk, bu köşk kadar şanslı olmamış, kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılmış, yerine apartmanlar yapılmış.

Domates biber patlıcaaan ve Barış Manço Müzesi

Köşkün bahçe kapısından içeri girer girmez karşımıza çıkan domates, biber ve patlıcan heykelleri, Barış Manço’nun meşhur şarkısını ve hikayesini bizlere anımsattı 🙂 Bahçenin yan tarafında bulunan ve Manço’nun tv programında da sıkça gördüğümüz arabası, en son nasıl park edildiyse o şekilde garajda duruyordu. Ardından köşkün giriş kapısına yöneldiğimizde bizi arkadaşım eşek heykeli karşıladı. İçeri girdiğimizde zevkle döşenmiş dekore edilmiş evin her köşesi ve her köşede karşımıza çıkan Manço’ya ait eşyalar bizlerde hayranlık uyandırdı. Kıyafetleri, takıları, kemerleri, piyanosu, cam vazo koleksiyonu bir harikaydı. Köşkün merdivenleri piyano tuşları şeklinde boyanmıştı. Merdiven boşluğundaki duvarlarda Manço’nun şarkılarının notaları yer almaktaydı. Köşkün her köşesinde Manço’yu hissedebiliyorduk.

Barış Manço ve ailesinin fotoğrafları

Köşkün bütün odalarını çok beğenmiş olsam da en çok beğendiklerim limonluk (kışlık bahçe), şövalye odası ve banyo oldu. Limonluk adı verilen kışlık bahçenin duvarları sarı renkte, içerisinde Kurtalan Ekspres’e ait enstrümanlar var. Burada aynı zamanda Amerikan yapımı ilk orgları atası olarak bilinen “harmonium” da bulunmakta.

Barış Manço Müzesi’ndeki Limonluk

Şövalye Odası ise evin eski sahipleri tarafından kiler olarak kullanılan, Manço’nun çalışma odası olarak değerlendirdiği ilginç oda. Manço evi satın aldıktan sonra bu duvardaki sıvaları söktürerek orijinal duvarları ortaya çıkartmış. Belçika Kraliyeti’nin kendisine verdiği şövalye unvanındaki amblemden camlara ve kapıya yaptırmış. Odayı şövalyelerin kullandığı malzemelerle süslemiş.

Barış Manço Müzesi’ndeki Şövalye Odası

Köşkün içerisinde beğendiğim odalardan birisi de banyo 😀 Neden banyoyu beğendiğim konusuna gelecek olursak, yapıldığı dönem düşünüldüğünde hala modernliğini koruyor olması sanırım 😀 Siyah fayanslarla döşeli olmasına rağmen aydınlatması çok iyi planlanmış, oldukça güzel gözüküyor.

Barış Manço Müzesi’ndeki siyah fayanslarla kaplı banyo

Yol Güzergahımız

Barış Manço Müzesi’nden ayrıldıktan sonra aslında hedefimizde Cadde Bostan Sahili’ne gitmek vardı. Ancak gezimizin Kadıköy ayağına geç başlamış olmamız ve her yere yürüyerek gitmeye çalışmamız nedeniyle bu hedefimizi başka bir zamana bırakmaya karar verdik. Fenerbahçe stadının önünden geçtik. Bu sefer “Bize her yer Trabzon” atkısı açmadık. Bağdat Caddesi boyunca yürümeye devam ettik. Göztepe Parkı’nın önünden geçtik. Sonrasına İstanbul Oyuncak Müzesi’ne gidebilmek için ara yollara saptık.

Göztepe Parkı

İstanbul Oyuncak Müzesi

Oyuncak Müzesi’ne gitme hayalim, Sunay Akın’ı tanıdığım günden beri vardı. Bu hayalimin ilkini İzmir’deki Ümran Baradan Oyuncak Müzesi’ne giderek gerçekleştirmiştim. Ancak asıl gitmek istediğim hep İstanbul Oyuncak Müzesi’ydi; çünkü her köşesinde Sunay Akın’ın emeği vardı. Sunay Akın’dan dinlediğim hikayelerin hep bir parçası hayalimde beni bu müzeye götürüyordu. İşte 3 günlük İstanbul gezimizin benim için en önemli olan noktasına gelmiştik. İstanbul Oyuncak Müzesi ve bahçesindeki dev zürafalar karşımdaydı. Yeni yıl yaklaştığı için ne güzel de süslenmişti, bahçesinde kurşun askerler nöbet tutuyordu. Çocuklar cıvıl cıvıldı ve müzenin kapısından çıkıyordu. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için sizlerle sadece dış görünümünün fotoğrafını paylaşacağım. Buradan ayrılırken Oyuncak Müzesi’nin sloganı ile ayrılacaksınız. Yani bir elinizde çocuğunuz, bir elinizde de çocukluğunuz… Aklınızda ve hayalinizde kalanlardan başka şeylerin de size hatıra kalmasını isterseniz, Oyuncak Müzesi’nin jetonlarından satın alabilirsiniz.

İstanbul Oyuncak Müzesi

Çamlıca Tepesi

Oyuncak Müzesi’nden ayrıldığımızda Çamlıca Tepesi’ne nasıl gidebiliriz diye kararsız kalmıştık. Aslında yola ilk çıktığımızdan beri bunu düşünüyorduk. Sonunda taksi tutmaya karar verdik. Biraz yürüdükten sonra boş bulduğumuz ilk taksiye bindik ve Çamlıca Tepesi’ne gittik.

Çamlıca Tepesi’ne gittiğimizde akşam olmak üzereydi, ezan okunuyordu. Hem güneşin son ışıklarını, hem de İstanbul’un akşam manzarasını görmeyi başarabilmiştik. Buraya dışarıdan yiyecek götürmek yasakmış. Bizim de elimizde teyzemin sabah hazırladığı kek ve tavuklu sandviçler vardı. Yasak olduğu için buradaki küçük masa ve taburelere oturmadık. Seyir balkonunda ayakta durarak İstanbul manzarasına doğru yiyeceklerimizi yedik. Buradaki köpekleri de besledik. Bu sırada biraz da donduk; çünkü akşam olunca hava soğumaya başlamıştı.

Çamlıca Tepesi’nden 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne bakarken akşam manzarası 😀

İstanbul’dan Ayrılış

Çamlıca Tepesi’nden ayrıldıktan sonra valizlerimizi almak için ben Kadıköy’e, Serdar Ümraniye’ye geçti. Buralardan otobüsle Sabiha Gökçen Havalimanı’na geçerek, uzmanlık sınavımız sonrası stres atmamıza yardımcı olan 9 günlük tatilimizi sonlandırmış olduk. Sabiha Gökçen’de metrelerce bagaj kuyruğunda sıra beklemiş olsak da uçağa tam vaktinde yetiştik, sağ salim Trabzon’a döndük.

Teşekkür

Gezimizin ana planlayıcısı Serdar’a çok teşekkür ederim.

 Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel

Bir Yorum Yazın

Yazar: Ceyda

Çalışma hayatımın çok yoğun ve yorucu olduğu zamanlarda hayattan kısa bir mola alarak gezmek, görmek, farklı kültürleri tanımak, yeni insanlarla tanışmak isterim. Çalışmaya verdiğim ara yeni yerler keşfetmemi sağladığı kadar işe döndüğümde de motive olmamı sağlıyor. Ayrıca eğitim amaçlı katıldığım seminer, kurs, kongre ve sempozyumlarda da gittiğim şehirlerin güzelliklerini keşfetmek için vakit ayırmaya çalışıyor, hem geziyor, hem de okuyorum. Böylece "Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?" sorusuna yanıtım "İkisini de yapan... "oluyor.