Soğuk bir cuma akşamı…Otogardayız. Gezilerimin vazgeçilmezi Özgün’le, bizi Trabzon’dan Ağrı’ya götürecek otobüsü bekliyoruz. Saati geçmesine rağmen gelmeyen otobüsün Samsun’dan yola çıktığı için geciktiğini öğreniyoruz. Sabırsız bekleyişimiz devam ediyor. O sırada otogar içinde tulum çalan abimiz bizi bir an olsun eğlendiriyor. Muhabbete dalıyoruz. Zaman geçiyor ve beklenen an geliyor, otobüs karşımızda.
Kapatmışım gözlerimi, otobüsün içinde uyumaya çalışıyorum. İçimde yine o aynı his: yeni yerler görecek olmanın verdiği tarifsiz mutluluk. Özgün önümdeki koltukta, uyumak için elinden geleni yapıyor ama nafile. Adam otobüs yolculuklarında uyuyamıyor 🙂 Onun için daha yorucu olan yaklaşık 8 saatlik yolculuğun ardından Ağrı Otogarı’na varıyoruz. Saat daha sabahın 5’i olmamış. Etraf karanlık. Bizi Ağrı’da karşılayacak Bekir abimizi bekliyoruz. Bu arada Bekir abi belalı üçlünün diğer üyesi 🙂
Sabahın körü olmasına rağmen Bekir abi bizi bekletmiyor ve aracıyla alıyor. Bizi evine götüreceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü bizim için gezi başlıyor artık. İstikamet Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesi…
Gecenin karanlığında yaptığımız yolculuk, bomboş yollar…”Acaba bir sorunla karşılaşır mıyız?”, “Ne işimiz var burada?” , “Ağrı Dağı hangisi acaba?” diye bitmeyen sorular eşliğinde 1 saatlik yolculuğun ardından ilçe merkezindeyiz.
Doğubayazıt, Ağrı’nın 7 ilçesinden yüz ölçümü bakımından en büyüğü. İl merkezine yaklaşık 95 kilometre uzaklıkta. İran Gürbulak sınır kapısına sahip olmasının yanında, bizim de ziyaret ettiğimiz İshak Paşa Sarayı’nın burada bulunması ilçenin önemini artırmış durumda. Ancak ilçenin merkezi öneminin oldukça uzağında kalmış. Yaşanan terör olaylarından dolayı düzgün bir yol bulmak zor. Etrafta kapatılan birçok hendeğe rastlıyorsunuz. Ayrıca polisimiz bazı yollara güvenlik gerekçesiyle barikat kurmuş. Kendi ülkemizde böyle şeylerle karşılaşmak gerçekten üzücü.
Erken saatlerde ilçede bulunmanın verdiği fırsatla ilk önce İshak Paşa Sarayı’nı güneş tam doğmadan ziyaret edelim istiyoruz. Yaklaşık 8 kilometre uzaklıktaki sarayın yolu gayet düzgün. Bölgeye vardığımızda sarayı en güzel açıdan görebilecek bir alan bakınıyoruz ve eski Bayezid Cami yanındaki Doğubayazıt Kalesi‘ni gözümüze kestiriyoruz. Ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen ve harabe halinde kalıntıları olan kaleye çıkacak bir patika yol buluyoruz. Nefes nefese kaldığımız yolun sonunda bizi daracık bir geçit bekliyor. Zor da olsa geçitten geçip İshak Paşa Sarayı’nı karşımıza alıyoruz. Muhteşem bir manzara karşımızda (Cam çatı restorasyonunu göz ardı ediyoruz)…
Biraz da sarayın kendisinden bahsetmek gerekiyor sanırım 🙂 1685 yılında inşasına başlanan sarayın yapımı yaklaşık 100 yıl sürmüş. Osmanlı tarihinde Topkapı Sarayı’ndan sonra en ünlü saray olarak gösterilen İshak Paşa, Lale Devri’nin de son büyük yapısı. Sarayın bir de ilgi çekici özelliği bulunmakta. Dünyanın ilk kalorifer sistemine sahip sarayı olarak da tarihe geçmiş bir yer burası. Sarayda ayrıca Selçuklu, Osmanlı ve İran mimarisinden örneklere rastlamak mümkün.
Sarayı geride bırakıp karnımızı doyurmak için merkeze iniyoruz. Amacımız sarayın açılış saatine kadar ilçe merkezinde zaman geçirip, bu sefer de sarayın içini gezmek. Vakit kaybetmeden Manolya Kafe‘de güzelce kahvaltımızı yapıyoruz. Bizimkiler şaşkın, çünkü kahvaltıyı poğaça ile yapmaya alışkınlar 🙂 10 TL lik kahvaltı tabağımız bizde açık büfe etkisi yapıyor. Kendimize ziyafet çektikten sonra tekrar İshak Paşa’ya doğru yol alıyoruz. Saat 8.30 civarı. Mart ayındaki açılış saatlerine göre 8 de açılması gereken müze kapısı kapalı. Belki biz yanılıyoruzdur diye 9’a kadar bekleyelim diyoruz. Saat 9 u 5 dakika geçmesine rağmen ortalıkta kimse yok. Hayal kırıklığıyla oradan ayrılıyoruz. Yolculuğumuz Van’a doğru devam ediyor…
Bu yıl içinde tekrar bu bölgeye gitmeyi düşünüyorum. Umarım o zaman sarayı açık bulur ve iç mimarisini de görme şansı elde ederim.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel