Gezmeyi çok istediğim, ancak en çok çekindiğim yerlerin başında geliyordu Tunceli. Aslında sorun şehir değildi. Oraya ulaşmak için kullanacağımız yoldu. Memleketim Trabzon ya da çalıştığım şehir Bayburt’tan giderken kullanmamız gereken yol Erzincan’dan ayrılan Pülümür yoluydu. İki yıl önce bu yolu kullanan ve teröristlerce kaçırılan öğretmen Necmettin Yılmaz’ın öldürülmesi olayı hala hafızalarımızdaydı. Ancak günümüzde yolun güvenli olduğu söyleniyordu.
Geçmiş yazılarımda okuyabileceğiniz üzere, arkadaşlarım Samet ve Semih’le Adana (Varda Köprüsü), Osmaniye ve Kilis gezileri yapmış, geriye Trabzon’a dönmek kalmıştı. Tunceli – Pülümür üzerinden dönüş fikrimi onlara sunmuş ve onay almıştım.
Gün yeni yeni ağarmaya başlarken Elazığ’dan yola çıktık. Tunceli kavşağına geldiğimizde bizi otostop çeken çingeneler karşıladı. Sabahın ilk ışıklarında karşılaştığımız bu şaşırtıcı tablodan hızlıca sıyrılıp Tunceli’ye doğru devam ettik.

Tunceli tabelasını gördüğümüzde geleneksel “Bize Her Yer Trabzon” atkısıyla pozumuzu verirken bir yandan da Munzur Çayı’nın bizlere sunduğu muhteşem manzarayı fotoğrafladık.

Saat daha 06.30, neredeyse sokaklar bomboş. Merkezde gezmeyi düşündüğüm Dersim Müzesi’ni arayıp buldum, ancak daha hizmete girmemiş. Hemen yakınlarındaki bir park ve heykel dikkatimi çekti. Bu parktaki heykel Seyit Rıza’ya ait. Seyit Rıza, Cumhuriyet’in ilk yıllarında rejime karşı çıkan Dersim İsyanı’nın öncülerinden biri. 1937 yılında yakalanarak idam edilen bir aşiret lideri.
Seyit Rıza Parkı’nın bulunduğu alan, Munzur Çayı’na bakan bir tepede bulunuyor. Bu tepeden manzarayı seyredebilirsiniz. İsterseniz çayın kenarına inip kafelerde oturabilir, lokantalarda yemek yiyebilirsiniz.

Şehir merkezinde geçirdiğimiz kısa sürenin ardından asıl hedefimiz olan Munzur Gözeleri’ne doğru yol aldık. Gözeler, Tunceli merkezine yaklaşık 75 kilometre uzaklıkta bulunmakta. Bir yanda Munzur Vadisi Milli Parkı, diğer yanda Munzur Çayı’nın bulunduğu virajlı yollar size çok güzel manzaralar sunmakta. Yolun son 20 kilometresinde milli parkla beraber virajlı yollar geride kalıyor. Ovacık ilçesini geçtikten sonra yol sizi direk gözelerin bulunduğu alana götürüyor.

Tunceli’nin simgesi durumundaki gözeler, aynı zamanda bir dini inanışın da parçası. Burada uzun uzun yazmayacağım. Bu gözelerin özetle “Munzur” adlı kişinin elindeki sütün düşmesiyle oluştuğuna inanılıyor. Merak edenler için Kültür Bakanlığı’nın konu hakkındaki yazısının linkini buraya bırakıyorum (tıklayın). Efsaneye konu olan Munzur Baba’nın türbesi de bu bölgede bulunmakta.

Dağlardaki karlardan ve buzullardan beslenerek kayaların arasından akan sular oldukça ilginç bir görüntü oluşturuyor. Yer yer oluşan küçük şelaleler de ziyaretçilerin ilgisini çekmeyi başarıyor. Yeri gelmişken söyleyeyim; gözelerden çıkan su inanılmaz soğuk. On saniye ayaklarımı suyun içinde tutamadım 😊 Bu arada suyun oldukça temiz olduğunu (oradakilerin yalancısıyım), ziyaretçilerin şişelerle bu suyu yanlarında götürdüğünü söylemeliyim.

Gözelerin bulunduğu bölgede hediyelik eşya ve yemek – içmek için stantlar bulunmakta. İyice turistik hale gelmiş diyebiliriz.
Dönüş yolunda gözümüze çarpan Halbori Gözeleri’ni de ziyaret edelim istedik. Abisine göre biraz daha az duyulmuş burası.

Tamam Tunceli’yi gezdik de, sıra geldi dönüş yoluna. En kısa rota olan Pülümür yolundaki çekincemi yukarıda anlatmıştım. Biraz adrenalinli bir yolculuk olacaktı. Şehir merkezinden ayrılır ayrılmaz kontrol noktasında çevrildik. Oradaki görevli askerimizin de Trabzonlu çıkması ve güzel muhabbeti endişemizi biraz giderdi. İki dağın arasında tek şerit gidiş – geliş virajlı yollardaki yolculuğumuz oldukça eğlenceli geçti. Pülümür Çayı eşliğinde kar tünellerinden geçerek yaptığımız bu yolculuk sonrası önce Erzincan’a, ardından Gümüşhane ve Trabzon’a vardık.

Oldukça çekinerek gittiğim Tunceli’yi gezmeme vesile olan Samet ve Semih’e teşekkürü bir borç bilirim 😊
Yeni hedef geriye kalan 13 şehir…
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel