Balat’a Neden Gidilir?
İstanbul’un Balat semti yıllar boyunca pek çok filme ve diziye ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan bazıları Cennet Mahallesi, Ezel, Suskunlar, Çukur’dur. Renk renk evlerin bulunduğu bu semtin fotoğrafları, sosyal medyada da sürekli olarak paylaşılmakta; sosyal medyanın en çok beğenilen trendleri arasında kendine yer bulmaktadır. Bu durum Gezmek güzel şey’in “Benim milletten neyim eksik, ben de aynı kareyi çekeceğim.” adlı projesine yeni bir fotoğraf karesi eklemesi için fırsat doğurmuştur. Böylece Balat’ın birbirinden şirin sokakları, İstanbul gezimizin ana hedeflerinden biri haline gelmiştir.
Başlangıç Noktamız ve İlk Durağımız Eminönü
Yürüyerek gerçekleştirdiğimiz İstanbul gezimizin 2. gününde gittiğimiz Balat ve yakın çevresi için başlangıç noktamız yine Eminönü oldu. Öncelikle Eminönü’nde Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı’nı ziyaret ettik. Özellikle belirtmek isterim ki yüzlerce yıllık geçmişe sahip olan bu tarihi iki mekan, beni her seferinde etkisi altına alıyor. Günümüzde modern ve akıllı binalar inşa ettirilip içerisine yerleştirilen alışveriş merkezleri, burada binlerce dükkanın bir arada yer aldığı taş duvarlarla kemerli tavanlar arasına hapsolmuş bir çarşı halinde karşınıza çıkıyor. İşte bu sırada yaşanan renk cümbüşü de insana huzur veriyor.
Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı’nın olduğu bölgedeyseniz, mutlaka satın almanız gereken bir şey var demektir: Kahve 😀 Ayda yılda 1 kahve içen biri olarak bunu yazmış olmam sizlere mantıksız gelmiş olabilir; ama kokusuyla sizi metrelerce öteden etkisi altına aldığı ve memleketteki ailenize, arkadaşlarınıza götürülebileceğiniz ucuz ve bavulunuzda az yer kaplayacak olan bu meşhur tazecik kahveden satın almadan ayrılmak olur mu? 😀 Kahvecimizin adını da verelim: Meşhur Kurukahveci Mehmet Efendi. Sabahın erken saatlerinde gittiğimiz için çok fazla sıra yoktu; ama günün işlek saatlerinde hele de turistlerin akın ettiği mevsimde gittiyseniz epey sıra beklemeniz gerekebilir. Biz bu bölgedeki gezimizi tamamladıktan sonra yukarı doğru tırmanarak ikinci durağımız olan Beyazıt Meydanı’na ulaştık.
Beyazıt Meydanı
Beyazıt (Theodosius) Meydanı, 390’lı yıllarda İstanbul’u güzelleştirme çalıştırmaları adı altında inşa ettirilmiş. Burada yer alan sütunlu kapı İstanbul Üniversitesi’nin giriş kapısı olarak bilinmekte ve görkemli mimarisiyle dikkatleri üzerine çekmektedir. Geçmişten günümüze binlerce öğrenci bu kapıdan geçerek üniversiteye giriş yapmışlar. Bu öğrenciler ne kadar da şanslılar 🙂
Beyazıt Meydanı’nda bulunan diğer bir yapı da Beyazıt Cami. Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılan camide restorasyon çalışmaları devam etmekte, bu nedenle camiyi ziyaret edemedik. Yine benim gibi kitap tutkunlarının muhakkak ziyaret etmesi gereken Sahaflar Çarşısı da burada. Gezi listemize eklemeyi unuttuğumuz için ziyaret edemedik; ama bir daha yolum düşerse mutlaka gideceğim.
Beyazıt Meydanı’ndaki gezimizi tamamladıktan sonra bu bölgede çok meşhur olan Taşhan’ları ziyaret etmek istedik. Bunlardan en beğendiğimiz Laleli Taşhan oldu. Günün erken saatleri olduğu için pek bir durgundu. Biz de fotoğraflayıp gezimize devam ettik.
Süleymaniye Cami
Üçüncü durağımız olan Süleymaniye Cami’ne giderken yol güzergahımızdaki pek çok tarihi yapının da fotoğrafını çektik. Bu yapılar Tarihi Su Kemeri ve Kalenderhane Cami. Bunların dışında tarihi olmasa da mimarisini beğendiğimiz İstanbul Üniversitesi Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanlığı’nın da fotoğrafını çektik 😀
Gezme sırası sonunda Süleymaniye Cami’ne gelmişti. İstanbul’a defalarca gelmeme rağmen neden Süleymaniye Cami’ne gelmemişim bilmiyorum. Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olarak bilinen cami, oldukça gösterişli ve heybetli. Yerleşkesinde Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, kızı Mihrimah Sultan, II. Süleyman, kardeşi II. Ahmed ile Dilaşup Saliha Sultan ve kızı Ayşe Sultan’ın mezarları bulunmakta.
Caminin bir hikayesi var ve bence bu hikayenin herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Mimar Sinan, Süleymaniye Cami’nin kubbesini yaparken kubbe altında nargile fokurdatmıştır. Bunu gören işçiler şikayet etmeye başlar ve olay Kanuni Sultan Süleyman’ın kulağına gider. Kanuni derhal Mimar Sinan’ın yanına gider ve ona ne yaptığını sorar. O da “Kubbenin akustiğinin nasıl olacağını hesaplıyorum. Nargileden çıkan ses ile bunu yapmaya çalışıyorum” der. İşte bu hikaye Mimar Sinan’ın mimar olmasının yanında gerçek bir sanatçı da olduğunun göstergesidir.
Cami, konum olarak İstanbul’a hakim bir tepede bulunduğu için manzarası da kendisi gibi insanda hayranlık bıraktırıyor. Caminin hemen altında bulunan Süleymaniye Hamamı’nın bacaları ise manzaraya ayrı bir renk katıyor.
Saraçhane
Daha önce de belirttiğim gibi İstanbul gezimizin ana hedeflerinden biri olan Balat’a varmadan önceki son durağımız Saraçhane oldu. Burası İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’da kurulan ilk Osmanlı semti ve Bozdoğan Su Kemeri ile ünlü. Bu kemer, İstanbul’un en büyük su deposu olan Yerebatan Sarnıcı ile Binbirdirek Sarnıcı’nı birbirine bağlayan İstanbul’un kuraklığının giderilmesini sağlayan tarihi önemi büyük bir yapıdır. Hemen yan tarafında Gazanfer Ağa Külliyesi bulunmaktadır.
Balat
Saraçhane’yi geçtikten biraz sonra artık Balat semtinin sınırları içerisindeydik. Semtin dik yokuşları ciğerlerimizi zorlamaya başlamıştı ve sabahtan beri yollarda olduğumuz için açıkçası yorulmaya da başlamıştık. Ancak pes etmek yoktu, bugün uzun zamandır hayallerimizin başında yer alan Balat’ı görecektik. Öncelikle dini yapıları (Demir Kilise, Kırmızı Mektep vb.) ziyaret ettik, ardından da meşhur sokaklarındaki rengarenk evleri fotoğrafladık.
Fener Rum Patrikhanesi
Ortodoks mezhebinin merkezi olarak kabul edilen Fener Rum Patrikhanesi’nin tarihi 12. yüzyıla kadar uzanmakta. Kapısından girince dilek / adak mumlarını görüyorsunuz. İçeride Hz. İsa, Hz. Meryem ve havarilere ait pek çok resim var. İç dekor oldukça gösterişli ve büyük avizeler var.
Demir Kilise
Bulgar Ortodoks Kilisesi ve Sveti Stefan Kilisesi olarak da bilinen Demir Kilise dünyada demirden yapılan 3 kiliseden biridir. Diğer kiliseler günümüze kadar ulaşamamıştır. Bu nedenle tektir. Brezilya’dan özel olarak getirtilen ve suda yaşama özelliğine sahip ağaçlar denize döşenmiş ve bu ağaçların üzerine kilise inşa edilmiştir. Denizin üzerinde olduğu için demirde korozyon meydana gelmiş, önüne yapılan yol nedeniyle zemininde bulunan ağaçlar su ile temas edemediği için ağaçlar canlılığını kaybetmeye başlamıştır. Ancak restorasyon çalışmaları yürütülerek olumsuzluklar giderilmeye çalışılmıştır.
Özel Fener Rum Lisesi (Kırmızı Mektep)
Mimar Dimadis tarafından 1881 yılında yaptırılan okul, kırmızı tuğlaları ve ihtişamıyla İstanbul’un en görkemli yapıları arasında bulunmaktadır. Yapımında kullanılan tuğlalar Fransa’dan getirtilmiş, yapımı 5 yıl sürmüştür. Avrupa’nın en büyük beşinci şatosu olarak bilinmekle birlikte Süleymaniye Cami’nden sonra Haliç’e bakan yapılan arasında en büyük olanıdır. İhtişamı nedeniyle dışarıdan görüp de bilmeyenler burasının Fener Rum Patrikhanesi olduğunu zannederler.
Balat Sokakları
Artık yazımızın esas konusu olan bölümden bahsedebiliriz. Balat, Rumcada “saray” anlamına gelen “palation” sözcüğünden gelmektedir. 15. yüzyılda İspanya’dan kaçan Yahudiler, İstanbul’a gelerek bu bölgeye yerleşmişlerdir. Buradaki Yahudiler yıllarca Müslümanlarla dostluk içerisinde yaşamışlardır. 1950’lerde toplu olarak İsrail’e göç ederek bölgeyi terk etmişler. Geride pek çok tarihi renkli ev ve sinagog bırakmışlardır.
Merdivenli Yokuş
Balat Sokak’larının belki de en meşhuru Merdivenli Yokuş, UNESCO Kültür Mirası kapsamında restore edilen rengarenk cumbalı evlerin sıra sıra dizildiği yerdir. Buradaki evlerin renklerinin özenle seçildiği belli, pastel tonlarında…
Kiremit Caddesi
Kiremit Caddesi üzerinde bulunan tarihi evler çok güzel. Merdivenli Yokuş’taki evler nasıl pastel tonlarından seçilen renklerle boyanmışsa, buradaki evler de sarı, mavi, turuncu, yeşil gibi canlı renklerle boyanmış. Usturumcu Sokak’tan yürüyerek gelirseniz uzaktan size göz kırpıyor, yaklaşınca da tüm güzelliğini sergiliyor.
Pembe’nin Evi
Show TV’nin vazgeçilmez dizisi Cennet Mahallesi’ni duymayan yoktur. Çekim yılı 2004 – 2007 olmasına rağmen halen ekranlarda karşımıza çıkar. Doktorlar dizisinde olduğu gibi 😀 İşte bu meşhur dizinin çekildiği mekan Balat’ta bulunmaktadır. Dizi karakterlerinden biri olan Pembe’nin Evi ise Balat Sokak’larında yürürken, fotoğraflayabileceğiniz bir yer olarak karşınıza çıkmaktadır.
Balat’taki Kafeler
Balat’ın birbirinden şirin sokakları nasıl meşhursa aslında kafeleri de en az sokakları kadar meşhur. Balat Sokak’larında gezmeyi yeğlediğimiz için kafelerde vakit kaybetmek istemedik. Ancak Balat Kadraj Kafe, Balat Kafe, Penelope Balat Cafe, Vanilla Cafe, Velvet Cafe, By Harve Cafe, Cafe Bitter gibi kafeler burasının en meşhur kafeleri arasında geçmektedir.
Molla Aşkı Terası
İstanbul’un büyük bir bölümünü gören şehre hakim bir tepe üzerinde bulunan Molla Aşkı Terası, manzarasıyla bizleri büyüledi. Burası yazarçizer üstatların toplanıp sohbet ettiği ve ilham aldığı yer olarak bilinmekte.
Kariye Müzesi (Camisi)
Sırf dış görünümü güzel olduğu için gittiğimiz müzenin dışının restorasyon halinde olması bizi üzmüştü. Ancak içeriye girdiğimizde müzenin duvarlarındaki mermer, mozaik ve freskleri görünce üzüntümüzü unutuverdik.
Müzeye giriş 45 TL; ama müzekartınız varsa ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Müzenin mermerleri Ayasofya’daki kadar zengin olsa da mozaik ve freskler, bizim daha çok dikkatimizi çekti. Dış narteks esas olarak İsa’nın yaşamını, mucizelerini, iç narteks ise Meryem’in yaşamını anlatmakta. Mozaik sanatının şaheserlerinden sayılabilecek, birbirlerini takip eden muhteşem sahnelerle bezenmektedir. Parekklesion bölümünde ise, eski Ahit’ten alınmış dini hikayeler ile mahşer günü, diriliş, son yargı gibi sahneler, fresko olarak işlenmiştir. Kilise camiye dönüştürüldükten sonra bütün yazılar, Hıristiyanlık sembolleri, bütün freskolar, mozaik süslemeler, ince bir boya ve kireç badanası yapılarak tahrip edilmeden örtülmüş, bu sayede hasar görmeden günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Yemek Vakti
Saatlerdir yemek yemeden yürüyor ve geziyorduk. Hem de yürüdüğümüz yollar inişli çıkışlı dik yollardı. Durum böyle olunca hem acıkmış hem de yorulmuştuk. Balat’taki meşhur kafelerde de oyalanmamak için ertediğimiz yemek hakkımızı Kariye Müzesi’nin hemen karşısında bulunan Pembe Köşk Aile Çay Bahçesi’nden yana kullanalım dedik. Pişman olmadık 🙂
Edirnekapı Surları
Fatih Sultan Mehmet’in 29 Mayıs 1453’te törenle şehre girdiği kapı olan Edirnekapı, Yeditepeli şehir İstanbul’un tepelerinden en yüksek olanında yer almaktadır. Geçmişte “Porta Harisius”, “Andrinopolis”, “Hadrianapolis” gibi isimler kullanılsa da Doğu Roma’nın önemli caddelerinden biri olan Mese’nin bir kolu buraya kadar uzanıp Edirne’ye doğru devam ettiği için Türkler “Edirnekapı” ismini kullanmışlardır. Bir gelenek olarak, Fatih’ten sonra gelen padişahlar, Avrupa’ya sefere çıkarken bu kapıdan çıkmışlar; tahta yeni çıkan padişahlar kılıç kuşandıktan sonra yine bu kapıdan şehre giriş yapmışlardır. Şimdilerde çevresinde güvenilir olmayan alkolik tipler dolansa da tarihi anlamda büyük öneme sahip surlarımıza sahip çıkmalı ve ziyaret etmeden de İstanbul’dan ayrılmamalıyız.
Mihrimah Sultan Cami
Kanuni Sultan Süleyman tarafından kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan’a yaptırılan külliyenin içerisinde caminin yanı sıra medrese, sıbyan mektebi, türbe, hamam ve çarşı bulunmaktadır.
Günün Sonu
İstanbul’da geçirdiğimiz 2. günün de sonuna gelmiştik. Çok yorulmuş olsak da daha önce görmediğimiz pek çok yeri keşfetme imkanı sağlayan güzel bir gün olmuştu. Bir önceki gün hava koşullarının sertliği nedeniyle göremediğimiz güneşi, 2. gün gezimizde öğleden sonra ve batarken görebilmiştik. İyi ki de görebilmişiz 😀
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel