Trakya’ya ayak bastığımız ilk gün Tekirdağ’ı gezmiştik. Bir sonraki hedefimiz ise Kırklareli ve ilçeleri idi.
Kuzeyinde Bulgaristan, doğusunda Karadeniz, batısında Edirne ve güneyinde Tekirdağ bulunan Kırklareli’nin birbirinden güzel 8 ilçesi bulunmaktadır. Şehrin ismi “Kırk Kilise” olarak geçmekteyken, 1924 yılında milletvekili Fuad Umay’ın teklifi ile şimdiki hali “Kırklareli” adını almıştır.
Kırklareli Gezilecek Yerler
Gezilecek yerlerin büyük bir çoğunluğu il merkezi dışında bulunuyor. Ancak listeme şehir merkeziyle başlıyorum 😊
1- Atatürk Evi: “Kentsel Sit Alanı” olan Yayla Mahallesi’ndeki Atatürk Evi, geçtiğimiz yıl ziyaretçilerine kapılarını açmış. Selanik göçmeni olan Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyah Kesimoğlu’nun çabalarıyla açılan yapı, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin birebir aynısı. Atatürk’ün evini ziyaret etmek isteyip de yurt dışına çıkamayanlar için çok güzel bir fırsat. Ayrıca, müzeye giriş ücretsiz.
2- Ali Rıza Efendi Kültür Evi: Yine tarihi Yayla Mahallesi’nde bulunan kültür evi, 1800’lü yıllardan kalma atıl durumda ve yıkılmak üzere olan fotoğraftaki konağın restore edilmesiyle hayat bulmuş. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’ye atfedilen kültür evinde, Kırklareli’nde yaşamış halklar ve kültürleri sergileniyor. Kültür evinin içinde Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ ve Türk odaları bulunmakta.
3- Büyük Cami (Alman) Çeşmesi: Hızırbey Cami’nin bahçe duvarında yer alan çeşme, 19. yüzyılda Hacı Adil Bey tarafından yaptırılmış. Tamamen mermerden kare planda yapılan çeşmenin halk arasında neden Alman Çeşmesi olarak bilindiği hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor.
4- Vilayet Meydanı: Hükümet konağının önünde yer alan meydan. Ortasında küçük bir havuz, bir tarafında Atatürk Parkı ve Anıtı, diğer tarafında ise Kırklarelili Korgeneral Dingiloğlu Paşa tarafından getirtilen F5 uçağı bulunuyor. Çevresinde çay bahçeleri, kafeler ve lokantalar yer alıyor.
5- Eski Cezaevi: Ermeni Kilisesi olarak 19. yüzyılda inşa edilen bina, mübadele sonrası cezaevi olarak kullanılmış. Cezaevi boşaltıldıktan sonra bina bir daha kullanılmamış, günümüzde atıl durumda bırakılmış.
Artık yavaş yavaş merkezden uzaklaşabiliriz 😊
6- Avcı Şeko Uyumsuz’un Yeri: Dupnisa Mağarası’na giderken soluklanabileceğiniz, doğayla baş başa kalmanızı sağlayacak bir yer burası. Sarpdere Köyü yakınlarda bulunan bu yerde, dere üstüne kurulu masalarında oturarak bir şeyler atıştırabilirsiniz, en azından bu güzel yerde bizim yaptığımız gibi çaylarınızı yudumlayabilirsiniz.
7- Dupnisa Mağarası: Şehir merkezine yaklaşık 55 kilometre uzaklıktaki mağara, Sarpdere Köyü’ne ise 5 kilometre mesafede bulunuyor. Trakya’nın turizme açılan tek mağarası olan Dupnisa, iki kat ve üç mağaradan oluşuyor. Üst katta Kuru ve Kız Mağaraları, alt katta ise Sulu Mağara yer alıyor.
Dere yanındaki patika yoldan ulaşılan mağara girişinden sonra bol bol merdiven inip çıkacaksınız. Göz alıcı güzellikte dikit, sarkıt ve sütunlara sahip mağaranın iç ortam sıcaklığı diğer mağaralar gibi düşük. Tedbirli gitmekte fayda var. Ayrıca 450 metrelik ziyaret edilebilen kısım geri dönülmüyor. Mağaranın ayrı bir çıkış kapısı bulunmakta, fotoğraflarınızı buna göre çekin 😊
Bayram vakitlerinde fazlasıyla ziyaretçisi olan mağaranın giriş ücreti 10 TL. Otopark ücreti ise 5 TL.
8- Demirköy Demirhanesi: Fatih Sultan Mehmet’in ordusunun İstanbul’un fethinde surlara gedik açmak için kullandığı şahi toplarının döküldüğü yer burası. Şu an restorasyon halinde olan bölgede, 15. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl sonlarına kadar aralıksız üretim gerçekleştirmiş. Fotoğrafta görülen cami ise, dökümhane çalışanları için inşa edilmiş.
9- Monopetra Kayalıkları: Baştan söyleyeyim bu kayalıkları bulamadık 😊 Haritadaki konum yanlış. Bulgarca’da Tek Kaya anlamına gelmekteymiş. Biz de bulduğumuz bir kaya ve güzel manzarayı sizlere Monopetra diye yutturmaya çalışalım. Kim inanırsa artık 😀
10- Cehennem Şelaleleri: Her zaman söylerim, şelalenin yeri bende ayrı. Gittiğim şehirde bir şelale bulmaya çalışırım. Vize ilçesi Kızılağaç Köyü sınırları içindeki bu şelaleye ulaşmak için tabelaları dikkatli takip etmek lazım. Kızılağaç Köyü’nden Demirköy istikametine gittiğinizde solunuzda kalan küçük bir tabelası olan yol ayrımından ilerlemeniz gerekiyor. Araç belli bir yere kadar gidebiliyor. Buradan sonra patika yoldan dereye kadar yürüyorsunuz. Dereye indiğinizde iki seçeneğiniz var. Sağa ya da sola dönmek. Peki hangisini kullanacaksınız? 😊 Cevap vereyim: İkisini de. Sola döndüğünüzde, kayalıklar arasında küçük bir şelale sizi karşılayacak.
Sağa dönüp güzel manzaralar eşliğinde dereyi takip ettiğinizde ise kısmen daha büyük bir şelale sizleri bekliyor. Bu şelalenin avantajı ise küçük bir doğal havuza sahip olması. Benim gibi bir şelale severden kaçar mı peki? 😊
11- İğneada Longoz Ormanları: Önce longozun ne demek olduğuyla başlayayım. Longoz (Subasar Ormanı), denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir. Yalnızca belirli ağaç, bitki ve kuş türleri bu yaşam ortamını tercih ederler (Kaynak).
Adını burayı fetheden İne Bey’den alan İğneada, 2007 yılında Milli Park olarak tescil edilmiş. Milli Park, Demirköy ilçesine 27 kilometre, Kırklareli merkezine ise 97 kilometre uzaklıkta yer alıyor.
İki parçadan oluşan Milli Park, 5 tane göle, sazlık alanlara, longoz ormanlarına sahip. Dilerseniz Mert Gölü’nde kanoyla gezintiye çıkabilirsiniz. Aslında şiddetle tavsiyemdir 😊 Biz 2 kişilik kanoya 3 kişi binmiş ve 50 TL ödemiştik.
Kano gezintisi sonrası serinlemek için kendinizi Karadeniz’in soğuk sularına bırakabilirsiniz 😊
Bu arada İğneada’ya yaklaşık 15 dakika mesafede bulunan Beğendik Köyü de tavsiye edilenler arasında. Sahili güzel olduğu söylenen köye zamanımız kısıtlı olduğu için gidemedik.
12- Aya Nikola Manastırı: Bizans İmparatoru Justinyen dönemine (M.S. 6. yüzyıl) ait manastır, kayalar oyularak meydana getirilmiş. Zamanında kesişlerin dinlenme yeri olarak da kullanılmış. Maalesef böyle bir tarihi yapı günümüzde sahipsiz ve bakımsız bırakılmış. Yine de manastır yeni evli çiftlerin uğrak noktası. Biz gittiğimizde 4 çift fotoğraf çekimi için orada bulunuyordu 😊
13 – Kıyıköy Kamp Alanı: Kamp severseniz burası tam size göre. Papuç Deresi kenarına kurulmuş alanda birçok kamp yeri bulunuyor. İster kendi çadırınızı alıp kamp yapabilir, isterseniz oradaki çadırlarda kalabilirsiniz. Sadece kamp için değil, piknik yapmak, bu güzel manzaraya şahit olmak için de insanlar bu bölgeyi ziyaret ediyorlar.
14- Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi: Sokollu Mehmet Paşa (Tavil Mehmet Paşa), Osmanlının en önemli isimlerinden biri. Kaptan-ı derya, Rumeli beylerbeyliği ve sadrazamlık görevlerinde bulunan Sokollu, iki metreyi bulunan boyuyla “Tavil” yani “uzun boylu” lakabı ile anılmakta. Kanuni Sultan Süleyman’ın son sadrazamı, 2. Selim ve 3. Murat dönemlerinde de sadrazamlık görevini yürütmüştür. Öldürülmesi hakkında çeşitli rivayetler olsa da, 1579 yılındaki vefatından sonra Osmanlı yükselme devrinden, duraklama devrine geçiş yapmıştır.
Külliyeye gelecek olursak, böyle bir eserin Lüleburgaz’a yapılma sebebi stratejik konumundan kaynaklanıyor. İstanbul – Edirne – Belgrad hattındaki öneminden dolayı Sokollu Mehmet Paşa, külliye yapılması emrini vermiş, 1569 yılında Mimar Sinan ve ekibi bu külliye inşa etmişler.
Külliye birçok yapıdan oluşmakta. Bunlardan bazıları; cami, kervansaray, medrese, çifte hamam, köprü ve çeşme gibi eserler bulunmakta. Özellikle cami, hamam ve hamamın bulunduğu alan görülmeye değer. Köprü ise özelliğini yitirmiş durumda.
15- Kadıali (Gazi Ali) Cami: Edirne Caddesi üzerinde bulunan cami, Sultan I. Murat zamanında 1360 – 1363 yıllarında Hacı İlbeği tarafından oğlu Gazi Ali adına yaptırılmış.
16- Vize Kalesi: Ülkemizin sakin şehirlerinden (cittaslow) biri olan Vize, önemli tarihi yapılarıyla anılıyor. M.Ö. 70’li yıllarda yapıldığı tahmin edilen kale de bunlardan biri. Trak, Roma, Bizans ve Osmanlılar dönemlerine şahitlik etmiş kale, iri ve kesme taşlardan yapılmış. Günümüzde sadece burçlar ayakta kalabilmiş. Gitmişken görülebilir.
17- Gazi Süleyman Paşa Cami Küçük Ayasofya: Ülkemizde birçok Ayasofya var. Tabi ki en ünlüsü İstanbul’daki Ayasofya Müzesi. Memleketim olan Trabzon’daki Ayasofya Cami’den sonra gördüğüm 3. Ayasofya Vize’deki Gazi Süleyman Paşa oldu.
İmparator Jüstinyen döneminde (MS 6. yy.) kilise olarak inşa edilen Küçük Ayasofya, 14. yy. da camiye çevrilmiş. Aslına uygun olarak restore edilen yapının minare kısmı biraz sırıtıyor sanki 😊
Bilinen 9 Ayasofya’dan diğerleri İstanbul (Küçük Ayasofya), Edirne, İznik, Gümüşhane, Zonguldak ve Bitlis’te bulunuyor.
18- Antik Tiyatro: Trakya bölgesindeki tek Roma tiyatrosu olma özelliğini gösteren yapı, 1995 – 97 yıllarında yapılan kazı çalışmaları ile açığa çıkartılmış. Kazıların devam ettiği bölge koruma altına alınmış. En azından görebileceğimiz şekilde bir ortam sağlansaydı daha hoş olurdu 😊
19- Pınarhisar Kalesi: Bizans döneminde inşa edilip Osmanlı döneminde onarım gören kale, günümüzde kaderine terk edilmiş durumda. Bir an önce çevre düzenlemesi yapılıp, halka kazandırılması gerekiyor.
20- Babaeski Köprüsü: Ergene Irmağı’nın kollarından biri olan derenin üstünde yer alan köprü, 1633 yılında Sultan IV. Murat döneminde yaptırılmış. Kesme taşlardan yapılı, altı kemerli olan köprü araç trafiği için dar bir yapıya sahip olsa da halen aktif olarak kullanılıyor.
21- Cedid Ali Paşa Cami: Mimar Sinan eseri olan cami 1555 yılında Cedid Ali Paşa tarafından yaptırılmış. On dokuzuncu yüzyılda büyük tamirat gören cami, küçük Selimiye Cami modelinde inşa edilmiş. Günümüzde de restorasyonu devam etmekte.
Kırklareli sonrası Trakya gezimizin son durağı, Osmanlı’nın ikinci başkenti Edirne’ye doğru yol aldık. Haritamı da aşağıya koyayım 🙂
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel