Kastamonu uzun süredir gezmeyi istediğim şehirlerin başında geliyordu. Yıllar önce arkadaşımın burada çalışıyor olması sebebiyle şehre gelmiş, merkezde kısa vakit geçirebilmiştim. Özellikle kanyonlarını merak ettiğim, 2018’de Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen Kastamonu’yu adam akıllı gezebilmek ve yazabilmek yeni nasip oldu.
Kastamonu’nun ismi kabul gören bir efsaneden geliyor. Efsane kısaca şöyle: Kastamonu Kalesinin fethi sırasında; Bizans Tekfuru’nun güzel kızı Moni Türk komutana aşık olmuş. Türkler kaleye girerken Bizans Tekfuru kızını kaleden aşağı atmış. Bunu görenler “Kastın ne idi Moni’ye” demiş. Böylece Kastamonu ismi ortaya çıkmış. Diğer bir rivayet ise Kaşka kavminin buraya Kaşkalar’ın şehri anlamına gelen Gastumanna (tumanna=şehir) demesi imiş.
Kastamonu’yu gezerken tarihi yapıların fazlalığı eminim sizin de dikkatini çekecektir. Öyle ki, ben gezerken “O kadar çok tarihi konak, cami vb. gördük ki zehirlenmiş olabilirim” diye sosyal medyada hikaye atmışım. 😅 O halde buyurun ilçeleriyle beraber Kastamonu Gezi Rehberi’me…
Kastamonu Gezilecek Yerler
Kastamonu Kalesi: Şehrin ana simgelerinden biri. MS 12. yüzyılda Kommenos Hanedanlığı tarafından yaptırılmış. Şehre hakim bir tepe üzerinde bulunan kale panoramik bir Kastamonu manzarası sunuyor. Ulaşımı kolay. Giriş ücretsiz. Kaleye çıkan yokuşta hediyelik yöresel eşya satan satıcılar bulunuyor.
İsmail Bey Külliyesi: Fatih Sultan Mehmet’in öz dayısı, Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı Kemallettin İsmail Bey tarafından yaptırılmış. Dönemin ilim ve ticaret merkezi. Buram buram tarih kokan bir yer. Külliyenin içeriğinde cami, medrese, türbe, hamam, deve hanı, misafirhane bulunmakta. Deve hanı ve medresenin içinde hediyelik eşya satan işletmeler var.
Cumhuriyet Meydanı: Şehrin en büyük meydanı olan Cumhuriyet Meydanı, ülkemizin en güzel meydanlarından biri olarak gösteriliyor. Hükümet Konağı, Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi gibi tarihi binalarla çevrili meydanın orta bölümünde Şerife Bacı Anıtı yer alıyor. Önemli günlerin törenleri bu meydanda yapılıyor.
Nasrullah Cami: Şehrin en heybetli, en büyük camisi. II. Bayezid döneminde (1506) Kadı Nasrullah tarafından yaptırılan eser, orijinalinde 6 kubbeli iken, 1746 yılındaki çalışma ile 9 kubbeye genişletilmiş. Rivayete göre cami şadırvanından su içenler tekrar Kastamonu’ya gelirlermiş.
Milli Mücadele yıllarında Mehmet Akif Ersoy bu camide vaazlar vermiş, ilk kez İstiklal Marşı’nı burada okumuş.
Nasrullah Köprüsü: Kastamonu merkezini ikiye ayıran Karaçomak Deresi üzerinde bulunan köprü Nasrullah Cami ile eş zamanlı yapılmış. Köprünün üzerinde iki adet sadaka taşı var. Yapının orijinali 4 kemerli (5 diyen kaynak da var) iken yapılan yol düzenlemeleri ile 2 kemer bırakılmış. Restorasyon sebebiyle görünümü asimetrik hal alan köprü için halk arasında Kambur Köprü denmekteymiş. Cami için söylenen rivayet köprü için de geçerli. Köprüdeki sadaka taşları arasından geçenlerin yolu tekrar Kastamonu’ya düşermiş. Denemesi bedava 😊
Saat Kulesi: Dönemin valisi Abdurrahman Paşa tarafından 1885 yılında şehre kazandırılan saat kulesi Saray Üstü Tepesi’ne inşa ettirilmiş. Kulenin alt tarafında şehir manzarasına karşı bir kafe bulunuyor. Kulenin bulunduğu tepeden Kastamonu Kalesi’nin güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Kurşunlu Han: Candaroğulları Beyliği’nin son dönemlerinde inşa edilen han, döneminin en büyük ticaret merkezi konumundaymış. Günümüzde otel olarak kullanılıyor.
Penbe Han: II. Bayezit zamanında inşa edilen Penbe Han, tıpkı Kurşunlu Han gibi ticaret merkezi olarak kullanılmış. Diğer ismi Balkapanı. Zamanında pamuk (Farsça Penbe pamuk demekmiş) ve bal ticareti yapıldığı bu isimler verilmiş. Şimdilerde işletmesi bir restorana ait.
Cem Sultan Bedesteni: Penbe Han’ın karşısında bulunan bedesten, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu dönemin Kastamonu Sancak Beyi Cem Sultan tarafından yaptırılmış. Penbe Han gibi restoran olarak hizmet veriyor.
Aşıklı Sultan Türbesi: Kastamonu’da birçok türbe bulunmakta. En çok ziyaret edileni ise Aşıklı Sultan Türbesi. Kastamonu Kalesi’nin fethi sırasında şehit düşen Aşıklı Sultan’a ait türbe ilginç bir özelliği ile dikkatleri çekmekte. Yaklaşık 9 asır önce şehit olan Aşıklı Sultan’ın ayakları çürümeden günümüze kadar gelebilmiş. 2014 yılına kadar bu görüntüyü görebiliyorken Diyanet bunu yasaklamış. Türbenin önünde bilgilendirici yazılar ve Aşıklı Sultan hikayesini okuyabileceğiniz dijital bir ekran bulunuyor.
Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi: Pir Şaban-ı Veli, 15. yüzyılın sonlarında Taşköprü’de dünyaya gelmiş bir zat. Adının verildiği külliye; cami, türbe, şadırvan, 2 dergah evi ve kütüphaneden oluşuyor. Külliyenin bahçesinde bir de Asa Suyu bulunmakta. Şaban-ı Veli’nin asasını yere vurmasıyla çıktığına inanılan suyun bazı hastalıklara iyi geldiği inanılıyor. Asa Suyu, zemzem ile aynı tat ve kokuya sahipmiş.
Yılanlı Cami ve Külliyesi: Kastamonu’nun en eski külliyesi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin son zamanlarında (1273) inşa edilmiş. Cami, şadırvan, türbeler ve konakların yanında tıp eğitiminin verildiği Darüş Şifa gibi bölümleri bulunmaktaymış. 1837 yılında çıkan yangın Darüş Şifa tamamen yanmış. Sadece giriş kapısı duruyor. Yangının bıraktığı etkiyi kapıda görebilirsiniz.
Cami de Darüş Şifa ile aynı kaderi paylaşmış, yangın sonrası tekrar yapılmış. Caminin içinde türbe bulunmakta. Burada 25 sanduka mevcut.
Saray Cami: Ahşap minareli, şirin, küçük bir cami. 1575 yılı tarihli. Caminin hemen yanında Kastamonu konaklarının en güzel örneklerinden Mevlana Konağı bulunmakta.
Atabeygazi Cami ve Türbesi: Kastamonu’nun en eski camisi. Kale yolunda bulunan cami 1273 yılında inşa edilmiş. Kastamonun Kalesi’nin fethi Cuma gününe denk geldiği için Fetih Camisi olarak adlandırılıyor. Minber kılıç kuşanarak çıkma geleneği halen devam etmekteymiş.
Caminin bir diğer özelliği ise 40 tane ahşap direğin üzerine oturtulmuş ahşap bir tavana sahip olması. Bu yüzden halk arasında “Kırk Direkli Cami” olarak da bilinmekte. Camiye bitişik türbenin kime ait olduğu tam olarak bilinmiyor.
İbni Neccar Cami: Candaroğulları Beyliği döneminde 1353 yılında inşa edilen cami, kare planlı ve kesme taştan yapılmış. İşlemeli, ahşap bir kapısı var. Biz gittiğimizde restorasyon çalışmaları devam etmekteydi.
Musa Fakih Cami: İlginç bir tarihi cami daha. Candaroğulları döneminden kalma. Kesin inşa tarihi bilinmiyor. Ahşap bir kapıya, farklı bir minareye sahip.
Kastamonu Evleri ve Konaklar: Safranbolu, Odunpazarı gibi tarihi evlere sahip yerleri duymuşsunuzdur. Her ilde de birkaç tane tarihi evlere denk gelmek mümkündür. Ancak Kastamonu’da bu sayı oldukça fazla. Şehirde 400’ün üzerinde tarihi ev ve birçok konak bulunuyor. Hatta resmi kurumların bazıları da bu tarihi yapıları kullanmakta.
Yakupağa Külliyesi: Şehre hakim bir tepede kurulan külliye, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yakup Ağa tarafından 1547 yılında inşa ettirilmiş. Külliyenin içeriğinde cami, medrese, imaret, misafirhane ve sıbyan mektebi gibi yapılar bulunuyor.
Arkeoloji Müzesi: Atatürk’ün 30 Ağustos 1925’te şapka devrimi ile ilgili konuşma yaptığı tarihi bina günümüzde müze olarak kullanılıyor. Üç bölümden oluşan müzenin bir bölümünde Atatürk ve Şapka İnkilabı’na değinilmiş. Müzeye giriş ücretsiz.
Etnografya Müzesi: Yaklaşık 150 yıllık olan Liva Paşa Konağı restore edilmiş ve müze haline getirilmiş. Üç katlı binanın en üst katında bir konağın odaları canlandırılmış. İkinci katta ise oda oda el zanaatlarının sergilendiği bölümler yer alıyor. En ilgi çekici eserlerden biri ahşap cami Mahmutbey Cami’nin orijinal kapısı. Müzenin giriş ücreti bulunmuyor.
Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi: Hababam Sınıfı’nın da yazarı olan Rıfat Ilgaz Cide – Kastamonu doğumlu. Adını verdiği kültür merkezinin binası geçmişte cezaevi olarak kullanılmış. Günümüzde ise galeri salonları ve gösteri salonunun bulunduğu güzel bir kompleks.
Şapka Müzesi: Şapkanın Kastamonu tarihinde önemli bir yeri bulunmakta. Atatürk’ün “Bu serpuşun adına şapka denir” dediği şapka devrimi Kastamonu’da (İnebolu) gerçekleşmiştir. Bu sebeple de Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi’nde Türkiye’de ilk ve tek şapka müzesi bulunuyor. İçeriğinde geçmişten günümüze 800’den fazla şapka barındıran müze oldukça ilgi çekici.
Komplekste dantel müzesi, Atatürk sergi salonu gibi bölümler de var. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim kompleksin bulunduğu alan çok güzel tasarlanmış ve bakılmış 😊
Mahmutbey Cami: Merkeze bağlı Kasaba Köyü’nde bulunan cami Candaroğulları hükümdarı Mahmut Bey tarafından yaptırılmış. Caminin içi tamamen ahşap, hiç çivi kullanılmamış. Cami, 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış.
Şerife Bacı Şehitliği: Kastamonu’ya gidene kadar adını duymamıştım Şerife Bacı’nın. Şehrin birçok yerine ismini veren kahramanın kim olduğunu öğrenince yeni duyduğum için kendime kızdım. Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya cephane taşımak için gönüllü olan, dondurucu soğukta vefat edeceğini anladığında kazağını cephanenin üstüne örten ve bebeğine sarılan kahraman. Donarak şehit olduğunda daha 21 yaşında olan Şerife Bacı Milli Mücadele’nin sembol isimlerinden biri. Doğduğu Seydiler’de adını taşıyan bir şehitlik bulunuyor.
Kastamonu’nun şehir merkezinin güzelliği bir yana, şehri ziyaret etmeme sebep olan çok güzel kanyonları bulunuyor. Küre Dağları Milli Parkı sınırları içindeki bu doğa harikalarına bakalım biraz da…
Çatak Kanyonu: Azdavay ilçesine 7 kilometre uzaklıkta. Kanyona ulaşım kolay. Yolları virajlı ve biraz dar. Araçla kanyonun 350 metre yakınına kadar gidilebiliyor. Bundan sonrası orman içinde güzel bir doğa yürüyüşü. Vardığınızda ise muhteşem bir manzara sizleri bekliyor. İsterseniz cam terasa çıkabilir, isterseniz fotoğraf terasından güzel çekimler yapabilirsiniz. Bu arada giriş ücreti 6 TL.
Kanyona doğru çıkarken araç yolu ve yürüyüş yolu tabelalarını göreceksiniz. Doğanın içinde yürüyüş yapmak isteyenler yürüyüş yolunu seçebilir. Bizim zamanımız olmadığı için araç yolunu seçtik. Kanyon yakınlarında bir de mağara tabelası görmüştük. Kanyondaki görevliye bunu sorduğumuzda mağaranın açılmadığını söyledi, bunu da belirtmiş olayım.
Zamanı olanlar için benim gidemediğim Azdavay (Saray ya da Başdeğirmen) Şelalesi’ni önereyim.
Horma Kanyonu: Yetkililer size sesleniyorum. Kanyon dediğin böyle olmalı. Bakın, örnek alın 😅 Çoğunluğu kayalara monte edilmiş demir üzerindeki ahşap iskelelerden oluşan 3 kilometre yürüyüş yolu. Çok büyük bir emek var. Bu emek sayesinde muhteşem manzaralara tanık oluyorsunuz. Kanyonun sonuna geldiğinizde sizi Ilıca Şelalesi karşılıyor. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki 😊Biz ilk önce şelaleyi görüp kanyonu daha sonra gezdik. Kanyonun girişinde yeni yeni işletmeler kuruluyor. Kanyona giriş için verilen 6 TL şelale için de geçerli.
Ilıca Şelalesi: Fotoğrafını defalarca gördüğüm, her gördüğümde iç çektiğim şelale. Sonunda görmek ve yasak olsa da yüzmek (herkes girince dayanamadım) nasip oldu 😊 Zara Çayı’nın sularının 15 metre yüksekten dökülmesiyle oluşan Ilıca Şelalesi muhteşem bir görüntü sunuyor. Mevsim sebebiyle suyu azalmış olsa da, bize yetti. Sabahın erken saatlerinde gitmekte fayda var, kalabalığın suya girmesiyle beraber berraklık da ortadan kalkıyor.
Yukarıda dediğim gibi isterseniz önce şelaleye giriş yapıp kanyona geçebilirsiniz. Yokuş olacağı için biraz yorulabilirsiniz. Tek taraflı bir yönü kullandığınızda yorulursanız şelaleden kanyon girişine ya da tam tersi şekilde taksi seçeneği (kanyon şelale 45 TL dendi) mevcut. Bu arada hem şelalenin hem de kanyonun yolu gayet iyi. Şelaleye girişteki otopark 5 TL.
Valla Kanyonu: Gel gelelim ennn uzaktaki kanyona. Pınarbaşı ilçesinden Ilıca Şelalesi’ne doğru gidilen yolun yarısı gayet güzel. Ancak kanyon yoluna dönülen geri kalan 13 kilometre çok kötü. Öncelikle bunu bilmek gerekiyor. Altı alçak arabayla gidilebilir fakat oldukça yavaş gitmeniz gerekecektir.
Arabayı park ettiğiniz yerden seyir terası yaklaşık 1150 metre. Güzel bir doğa yürüyüşü ve ahşap yol sonrası 3 katlı seyir terasına ulaşıyorsunuz. Gerçekten ürpertici. Yükseklik korkusu olanların dikkat etmesi gerekiyor. Rüzgarda en üst katın hafif sallandığını hissedebilirsiniz. Seyir terası her ne kadar ürkütücü olsa da, manzarası bunu unutturuyor. Terasın yanındaki kayada bu kanyonda kaybolan ve bulunamayan dağcı Anıl Bakar için bir fotoğraf göreceksiniz. Uzunluğu 12, derinliği 1.1 kilometre olan kanyon dünyanın en derin ve geçişi en zor kanyonları arasında gösteriliyor. Rehbersiz geçişine izin verilmiyor.
Aslında yapılan bu seyir terasından önce başka bir yerdeki seyir terası kullanılıyormuş. Sosyal medyada attığım hikayeye bir takipçim böyle cevap vermişti. Yani bizim gittiğimiz yeni olan teras. Seyir terasını gördükten sonra arabayı park ettiğimiz yerde gözleme yedik ve çay içtik. İlginç bir yerdi, denenebilir 😊
Bu bölgede adını reklamlarda da görebileceğiniz Ilgarini Mağarası ve Ejder Çukuru da bulunuyor. Uzak olması ve rehberle gezilmesi gerektiği tavsiyesi üzerine buralara gitmedik.
Kastamonu birbirinden şirin ilçelere de sahip 😊
Cide: Şehrin en uzak sahil ilçesi. Orada çalışan lise arkadaşım sayesinde gezdiğimiz Cide’de ilk durağımız Tuğ Tepesi Seyir Terası idi. Gün batımına yakın saatlerde orada olmamız, manzarayı daha da güzelleştirmişti. Terasta bir de sosyal tesis bulunuyor.
Manzaraya doyduktan sonra Cide Limanı’na inip soluklandık. Cide, çok güzel bir sahil ve sahil yoluna sahip. Limandaki tekneden ya da yol üstündeki restoranlardan deniz ürünlerini deneyebilirsiniz.
Sahil yolunu Bartın yönünde 12 kilometre geçince muhteşem bir koy sizleri bekliyor. Adı Gideros Koyu. Amazon kadınlarının yaşadığı, korsanların saklandığı rivayet edilen Gideros Koyu, sessiz, sakin, yeşil ile mavinin buluştuğu bir doğa harikası.
Cide’ye doğru giderken ulaşabileceğiniz Evken Şelalesi, Malyas Kanyonu ve Loç Vadisi Seyir Terası ile Bartın’ın Kurucaşile ilçesi sınırındaki Kapısuyuköyü Plajı da akılda bulunması gereken yerlerden.
İnebolu: Çok sevdiğim bir ağabeyimi ziyaret etmek için gittiğim ilçe, ülkemiz için önemli bir yere sahip. Kurtuluş Savaşı döneminde Yunan zırhlılarını İnebolu Limanı’na gelip ilçedeki cephaneleri istemiş, istediklerini alamayınca da ilçeyi bombardımana tutmuşlar. İnebolu’ya kahramanlıkları için İstiklal Madalyası verilmiş.
İnebolu’nun tarih sayfalarındaki bir diğer önemi ise 1925 yılında Atatürk’ün şapka ve kıyafet devrimini burada gerçekleştirmiş olması. Şapka Nutku’nu okuduğu Türk Ocağı ise müze olarak kullanılıyor. Şu anda restorasyon çalışmaları devam etmekte.
İnebolu’ya kadar gelmişken tarihi İnebolu evlerini ve Kent Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.
Abana: Şehrin en küçük ama oldukça fazla turist çeken ilçesi. Burası 6 kilometre uzunluğundaki kumsalı, yemyeşil doğası ile tercih ediliyor. Hacıveli bölgesindeki plaj, köy ve tarihi yapılar ilgi çekici türden. Hacıveli Koyu’ndaki oluşumlar bizim oldukça ilgimizi çekmişti.
Çatalzeytin: Kastamonu’nun Sinop sınırındaki sahil ilçesi. Mavi ile yeşilin bir arada olduğu küçük bir yerleşim yeri. İlçeye gelmeden önce Ginolu Kalesi ve Koyu’na uğrayabilirsiniz.
Taşköprü: Memleketim Trabzon’a dönerken yol üstündeki ilçe Taşköprü’ye de uğrayalım dedik. İlçeye adını veren köprünün 1366 yılında inşa edildiği düşünülüyor. Gökırmak üzerindeki köprü araç trafiğine açık, aktif olarak kullanılmakta.
İlçeden Sinop’a doğru 2 kilometre gidildiğinde Pompeiopolis Antik Kenti solunuzda kalıyor. İsmini Romalı Kumandan olan Pompeius Magnus‘tan alan antik kent M.Ö. 64 yıllarında kurulmuş. Günümüzde kazı çalışmaları devam etmekte. Elde edilen eserlerden bazıları kazı alanının orada bulunan depoda sergileniyor. Görevli arkadaş oldukça ilgili ve sizi bilgilendiriyor. Yazıtlarda sarımsak festivalinden bile bahsedilmekte. Giriş için şimdilik ücret ödenmiyor. Yolunuzun üzerindeyse görülebilir.
Hatırlatmakta fayda var, Mersin’de de Soli-Pompeipolis adında bir antik kent bulunuyor.
Bu arada Taşköprü’ye gelmişken kuyu kebabı yemeyi ve meşhur sarımsağından da almayı unutmayın.
Beni oldukça etkileyen Kastamonu için hazırladığım haritamı da paylaşıyorum.
Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel