Küçük Ama Farklı Bir Şelale: Deliklikaya Şelalesi

Nerede kalmıştık?

İki günlük Artvin gezimizin ilk durakları olan “Kenan Amca’nın Çaylığı” ve “Hacı Mehmet Şelalesi”ni ben ve Nagehan  yazmıştık. Bu ikisinden sonra Mençuna Şelalesine gittik. Sitede daha önce yazılmış olduğu için tekrar yazmıyoruz. Kısaca bahsedecek olursak da: Patika yolunu düzenlemişler artık şelaleye ulaşmak daha kolay, hafta sonu olduğu için de biraz kalabalıktı. Mençuna’dan sonra bu yazımızın asıl konusu olan “Deliklikaya Şelalesi”ne doğru yola koyulduk. Bu arada gezilerde yemek yemiyor muyuz diye merak ediyorsanız, elbette yiyoruz ama vakit kaybı olmaması için yolda giderken arabada bir şeyler atıştırmayı tercih ediyoruz. Bu gezideki temel besin kaynaklarımız da Ceyda Abla’nın getirdiği atıştırmalıklar ve Nagehan’ın getirdiği (daha doğrusu bir orduya yetecek kadar getirdiği) abur cuburlardı.😂

Üçü bir arada😅

 

Deliklikaya Şelalesi’ne nasıl gidilir?

Şelale Artvin’in Murgul ilçesine yaklaşık 7 km uzaklıktaki Başköy’de bulunuyor. Murgul merkezden sonra köye girdiğimizde doğru yolda olup olmadığımızdan emin olamadık. Bizi şelaleye götürecek bir tabela da karşımıza çıkmayınca kapıda halı çırpan bir teyzeye yol sormayı tercih ettik. O da yola devam etmemizi karşımıza çıkan ilk yol ayrımında da taşlıklı yoldan gitmemiz gerektiğini söyledi. Taşlık yola ulaştığımızda ise yanımızdan geçen bir amca yoldan sapmadan devam edin dedi.Bu arada yol sorduğumuz herkes de bize ısrarla memleket soruyordu 🙂.Şunu belirteyim köyün içerisinde şelale için tabelalar var hatta taşlık yola ulaştığınızda da yazıyor ama buradan sonrası yeterince yönlendirici sayılmaz. İlerlerken sola doğru bazı çıkışlar vardı; biz hiçbirine sapmadan devam ettik. Şelaleden önce de  bir işletme kendi tabelasını asmış  “Deliklikaya Alabalık Çiftliği” diye. Ona dönmeyip sadece “Deliklikaya” yazan yönde  ilerlediğimizde zaten şelale karşımıza çıkıyor. Şelalenin önünde araba park edebilecek kadar geniş alan bile bulunmakta.

❗Deliklikaya şelalesi’nin yeri Google Haritalar’da yanlış gösterilmiş ona uymamakta fayda var. Murgul’a veya Başköy’e vardığınızda yol sormanız iyi olur.❗

Neler Yaptık?

 Şelaleye vardığımızda yanındaki çardaklarda birkaç aile piknik yapıyordu, ama manzaraya doymuş olacaklar ki şelale ile pek alakaları yoktu.  Küçük ama çok hoş bir şelale. Gördüğümüzde adının da nereden geldiğini anlamış olduk doğal olarak. Akan su büyük bir kayayı  delmiş, şelalenin suyu yaklaşık 4 metre çapındaki  kaya deliğinin içinden akıyor. Taşların yüzeyleri yosunlarla ve çeşitli bitkilerle kaplandığı için göze daha bir güzel görünüyor. Önünde pek derin olmasa da bir de havuzu var. Piknikçi akınınına daha uğramadığı için  doğallığını korumuş durumda.

Tüm güzelliği ile Deliklikaya Şelalesi💦

Tabi biz şelaleyi incelerken ben suyun aktığı o kayanın üzerine çıkabilir miyim acaba diye düşündüm. Şelalenin yukarısına bakınmaya başladım, bizimkilere çaktırmadan çayın öte tarafına geçip bir koşu  çıktım hemen kayaya. Kafamı uzattığımda zaten Serdar Abi ve Nagehan’ın da çıkma planı yapıyor olduğunu gördüm, ee aklın yolu bir tabi. İşin içine macera da girince😀. Ben ilk sefer ayakkabılarımla çıkmıştım ama oldukça tehlikeli olduğunu fark ettik, taşlar gerçekten çok kaygan ve oldukça dikti. Birlikte tekrar çıkarken ayakkabılarımızı çıkarmayı tercih ettik. Ceyda Abla bizimle gelmek yerine “bana iş çıkartmayın şimdi” diyip aşağıdan fotoğrafımızı çekti. Bir sürü fotoğraf çekildik. Çıplak ayaklarımızla suyun ve toprağın tadını çıkardık. Sonra da doyasıya çekilmesi için pisti Nagehan’a bıraktık🙂

Şelalenin üzerine çıkarken geçtiğimiz çay

 

Önünde herkes poz verir dedik ve…😉

Ayrılmadan önce de şelalenin altında biraz vakit geçirdik, ekip selfimizi çekilip yola koyulduk. İlk günkü gezimiz bitmişti güya, konaklamak üzere Artvin Öğretmen Evi’ne dönüyorduk ama yine uğrayacak bir yerler bulduk 🙂

Ekip selfisi😎

Atatepe’ye gidiş

Serdar Abi, öğretmenevine dönmeden önce Atatepe’ye de çıkalım dedi gelmişken. Artvin dağlarında tırmana tırmana tepeye ulaştık. Ortasında restaurant tarzında bir sosyal tesisi var, tesisin tepesinde ise Türkiye’nin en büyük Atatürk heykeli bulunuyor. Şehri ve manzarayı kuşbakışı seyredebiliyorsunuz.

Atatepe’ye doğru gidiyoruz

 

Heykel hakkında bilgilendirme

Tepeden şöyle bir etrafı seyrederken  Nagehan’la benim dikkatimizi kenardaki heykelimsi taşlar çekti. Ne olduklarıyla ilgili düşünürken  aynı heykelin parçalı hali olduğunu farkettik. Asıl heykelin bakır kaplama ile yapıldığı yazıyordu, muhtemelen bu parçaları da kalıp olarak kullandılar.

Heykel Parçaları fotoğrafta belli oluyor tabi ama yanından bakınca koskoca bir yığın şeklinde, öyle hemen ayırt edilemiyor.🤔

 

Dönüş manzarası🌳☁

Akşam Yemeği

Akşam konaklayacağımız öğretmen evine gidip , eşyalarımızı yerleştirdikten sonra yemek yemek üzere dışarıya çıktık. Planımızda cağ kebabı yemek vardı ama  girdiğimiz bir lokantada bu saatte(saat 22.00 civarıydı sanırım) hiçbir yerde bulamazsınız cağ kebabını dediler. Biz de internetten  bulduğumuz Çardak Restorant’a yemek için geçtik. Yemekte kuzu şiş ve Artvin köfte söyledik.

Artvin Köfte( Gelmişken deneyelim dedik, pek beğenmedik ama. Bildiğiniz köfte yani)

Yemekten sonra yatıp dinlensek mi yoksa bir şeyler mi yapsak diye konuşuyorduk. Ceyda Abla bulunduğumuz yere yaklaşık 3 km uzakta “Milk Bar” diye bir mekan olduğunu söyledi. Bir gazla  “E haydi gidelim” diye çıktık biz de, tabi sandığımız kadar kolay olmayacaktı.🙂

Yemekten Sonra Yürüyüşümüz

Yol uzun ve çetindi; şanslıydık ki yanımızda bir “kestirme yol bulma uzmanımız🧐” vardı(Oraya sonra geleceğiz)🙂

Yemek yediğimiz yerden çıkıp Milkbar’a gitmek üzere gecenin bir yarısı yola düştük. Bir süre her şey güzeldi muhabbet ede ede ilerliyorduk. Yol bize kısa gelmişti; ama sürekli kıvrıla kıvrıla gitmemizden ve yokuşlarla cebelleşmekten yorulmuştuk. Geri mi dönsek, yol çok uzayacak  diye düşünürken karşımıza büyükçe bir merdiven çıktı. Nagehan “Kestirme yol burası, aşağıya inelim.” dedi. Biz de peşine takılıp inmeye başladık. Tabi merdivenin sonuna geldiğimizde karanlık, dapdar, in cin top oynayan sokakların arasında bulduk kendimizi. Serdar Abi “Kestirme deyince ben de gerçekten öyle sandım.” deyip gülüyor, Nagehan “Ee Artvin sokaklarında da sürtmedim demezsiniz artık.” diyor, Ceyda Abla da dışa vurmasa da “Nereden uydum bunların aklına?” diye içinden geçiriyordu muhtemelen. Hızlıca ışığa doğru yönelip tekrar yolumuzu bulduk tabi. Ara sıra ben de navigasyonu kaçırınca zaten yürüyemediğimiz yolu uzata uzata gittik anlayacağınız🙂

Kaybolmamıza rağmen keyfimiz yerinde

Yolun yarısına geldiğimizde yediğimiz yemekten olacak ki Nagehan’ın karnı ağrımaya başladı. Bütün bunlara rağmen bizim “ ölmek var dönmek yok” stratejimiz Serdar Abi ve Ceyda Abla’nın tereddütlerine baskın çıktı ve kalan yolu da yürüdük. Komik olan bir diğer şeyse gittiğimizde işletmenin açık olmama ihtimaliydi. Ama sağ salim  bulduk yeri sonunda. Menü oldukça genişti, süt ürünlerinin daha güzel olduğunu duyduğumuzdan onları tercih ettik, içeride bir saate yakın oturduk, muhabbet ettik. Biz içeceklerimizi yudumlarken Nagehan da bir yandan nane limon içiyor; bir yandan da sıcak bardakla karın ağrısını geçirmeye çalışıyordu.😧

Milk Bar’da içeceklerimizi yudumlarken☕

Çıktığımızda saat çok geç olmuştu ve kimsenin dönüş yolunu yürümeye mecali kalmamıştı. Biz de bir taksi durağı bulduk ama ortada ne taksi vardı ne de herhangi bir kimse. Telefon numarasını arayıp taksiciyi çağırdık o da “hemen geliyorum” demesine rağmen 15 dakika boyunca gelmedi. Gecenin bir yarısı mülteci gibi otururken Nagehan karşımızda bekleyen polislerden yardım istemeye gitti. Onların da pek umrunda olmadı açıkçası, bize başka bir taksi durağının numarasını verdiler ve gelen taksiye binip öğretmen evine doğru yola koyulduk. Yol o kadar uzun geldi ki giderken herkes birbirine “bu yolu nasıl yürümüşüz” dercesine bakıyordu. Öğretmen evine varır varmaz günün yorgunluğunu atmak üzere uyuduk.

Gezmek Güzel Şey & Hayat Gezince Güzel

Bir Yorum Yazın

Yazar: Masum

Üniversite öğrencisiyim. Boş zamanlarımda kitap okumayı, bisiklet sürmeyi ve en çok da gezmeyi seviyorum. Yağmuruyla, çamuruyla, güneşiyle(biraz muallak :D), her haliyle doğaya bayılıyorum. Gezerken de doğal güzelliklere öncelik vermeye çalışıyor, tabiatın sesinde ve renklerinde hafiflediğimi hissediyorum.